menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İran İsrail çatışması ve ana strateji sorunsalı

8 2
18.04.2024

Dar anlamda Hamasın İsrail’e saldırısı ve takiben İsrail’in yaptığı katliamlarla ve tarihte görülmemiş tahribatla devam eden olayların seyrinin İsrail’in kuruluşundan bu yana şahit olduğumuz benzeri insanlık dışı eylemlerinden farklı bir noktaya evrildiğini görmekteyiz. Güncelin cenderesinde sıkışmaktan kaçınarak, bölgemizde olan olaylarla ilgili bazı tespitleri ve değerlendirmeleri dikkatli okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Bu paylaşımda ana eksen ise “Ana strateji nedir? Nasıl ilerliyor? Farklı aktörlerin stratejileri nedir? Hangi strateji başarılı olacaktır? Mutlak bir başarı veya değişmez bir strateji var mıdır? Nihayet stratejilerin tasarımcıları ve uygulayıcılarının ana profilleri neler olmalıdır?” sorularına basit cevaplar vermeye çalışacağım. Baştan ifade edeyim ki, bu alanda devlet yetkisine sahip ya da ana uzmanlık bilgileriyle mücehhez olanların sınırlarını ihlal etmemeye çalışacağım. Eğer ihlal addedilecek bir duruma sebebiyet verirsem şimdiden özür diliyorum.

ANA ÇERÇEVE

Daha önce de belirtildiği üzere Soğuk Savaşın bitiminden itibaren istikrar odaklı Amerikan Politikası tedricen istikrarsızlık merkezli bir politikaya everilmeye başlamıştır. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren istikrarsızlık odaklı yaklaşımlar öncelik kazanmaya başlamıştır. Çin’in ekonomik olarak gelişimi, dünyanın muhtelif bölgelerinde ABD hegemonyasına meydan okuyan bölgesel güçlerin ortaya çıkışı, tek kutuplu hale gelen küresel sistemi sürdürülebilir nizamda tutmanın maliyetinin yükselmesi ve nihayetinde Amerikan sisteminin bizatihi içindeki yapısal sorunların artışı bu eğilimi güçlendirmiştir. Burada şunu vurgulamak gerekir ki, ABD hegemonyası dediğimizde sadece ABD’yi değil, ABD’nin küresel resmî temsilciliğini yaptığı daha geniş koordineli küresel ittifak sistemini kastediyorum. Nihayet ABD’nin kendini süper güç düzeyinden hegemon güçlerin birincisi ve biri olarak kontrollü tasfiyesi ile istikrarsızlık in perfecto Amerikan dış politikada güçler dengesini sağlama aracı olmuştur. Küresel meydan okuyan veya okuma potansiyeli olan bölgesel güçlerin enerjisini tüketmeye matuf kriz alanları yaratılmıştır. Avrupa’nın Irak Harekatı öncesinde ikiye bölünmesi, meydan okuyan Almanya ve Japonya’nın Körfezden petrol tedarikinin maliyetinin aşırı yükseltilmesi, Afganistan- Pakistan- Hindistan üçgeninde Ordu konuşlandırılması ve asimetrik tehditlerin artırılması, Rusyanın periferisindeki çatışmaların teşviki, Ortadoğu’da istikrarsızlığın ve şiddetin aşırı desteklenmesi, Uzakdoğu’daki deniz alanları ihtilaflarının körüklenmesi, vb durumları bu çerçevede anlamak gerekir. Buna bir de Avrupa’nın motor güçlerinin birleşmesinin engellenmesi gibi savaş dışı yollarla mücadele yoğunluk kazanmıştır. Ancak, küresel düzlemde istikrarsızlık ve rekabet daha da yoğunlaşmıştır. Bu çatışmayı başlatan ana muharrik güç ABD’dir ve yardımcıları ise Çelik Çekirdekte yer alan Müttefikleridir. Yani ana kararları alan güç ABD’dir.



GÜNÜMÜZÜN SAVAŞLARI

Günümüze gelirsek, Ukrayna Savaşı zikredilen küresel gerilimin bir dışavurumuydu. Bu hamle ile Suriye ve Doğu Akdeniz savaşında oransız fayda sağlayan Rusya’nın küresel faaliyetlerinin azaltılması hedeflenmiştir. Eğer bu savaştan netice alınmazsa savaşa yeni vekil devletlerin (Polonya gibi) girebileceğini/ sokulabileceğini anlamaktayız. Bunun yanında Rusya’nın hatta Çin’in etki kazandığı Ortadoğu’da yeni kurulan oyun da istikrarsızlık merkezlidir. Başlangıçta Hamas’ın saldırısını Rusya’nın Ukrayna savaşını dengelemek açısından bakan strateji uzmanları olmuştu. Bugün halen dünya kamuoyuna servis edilen bilgilerin sunduğu çerçeve tatmin edici değildir. Şöyle bir yerleşik anlayış vardır: İsrail ve İran bölgede birbirini tehdit eden iki........

© Haber7


Get it on Google Play