Eriyen aidiyetler, eşiğimizdeki riskler
Dünyada dönüştürücü olayların yaşandığı günlerin içindeyiz. Bu dönüşümler adeta bir sel hatta tsunami felaketi gibi içine aldığı toplumları ve ayrı ayrı bireyleri kahır ekseriyetini sürüklüyor hem mahiyetlerini dönüştürüyor hem de şiddetine direnenlerin üzerine kara bir bulut gibi çöküyor. Bu dönüşüm ilk başta tüm dünyayı etkileyen bir büyük dominant dalga olarak tezahür ediyor. Farklı ülkeler ve toplumların aklı eren kanaat önderleri, aydınları ve büyük inşacı siyasetçilerini dinlediğimizde aynı şikayetleri duymamız ve aynı sağduyulu yaklaşımları görmemiz olasıdır.
Büyük dönüşümlerin en sert etkilediği toplumsal bağlar aidiyet bağlarıdır kuşkusuz. Aidiyet bağları,toplumdaki bireyleri, cemaatleri, sosyal ilişkileri birbirine bağlar; ekonomik, siyasi ve sosyal yaşamın sağlıklı işlemesi için hem irtibat fonksiyonu hem de sapmalar oluşması durumunda ana kriterlerin taşıyıcısı rolünü üstlenirler.
Hiç kuşkusuz aidiyet bağları toplumlara göre farklı değerler, kaynaklar üzerine otururlar. Avrupa’nın Güneyinde tarih boyunca Katolik Kilisesi ve Kuzeyinde ise önce Germanik tanrılar ve inançlar sonrasında ise Protestan kilisesi, Avrupa’nın dış sınırından Çin’e kadar olan bölgede ağırlıklı olarak İslam ve diğer dinler, Çin ve ötesinde ise Uzakdoğu inançları egemen olmuştur. Ancak, tarihi süreçte her toplum aynı kalmamış, daha güçlü ve rasyonel aidiyet bağları oluşturmak için bir kısım değişimleri tetiklemiştir. Haçlı Seferleri döneminde bütün rasyonaliteyi, tekniği, siyaseti, bilimi dinin emrine veren Avrupa Rönesansı sonrası dini yeni uygarlığın bir bileşeni kabul etmekle birlikte artık bilim ve rasyonaliteyi başat muharrik güç kabul etmiştir. Kuzeyimizdeki Rus Çarlığı ise imparatorluk enstrümanları içinde Ortodoks kilisesini, Slav milliyetçiliğini başarılı bir şekilde mezcetmiştir. Bunun ne kadar başarılı bir proje olarak gerçekleştirildiğini anlamak için Kafkasya’daki direniş hareketlerini nasıl bastırdığını, Kafkas etnisitelerini adeta bilimsel literatüre girecek derecede iyi yönettiğini, hatta 1. Dünya Savaşında karşımızda Türkmen Tümenlerini istihdam ettiğini fark etmek yeterlidir. Ancak, aidiyet bağlarını Bolşevizm Devrimi sonrası oluşturduğu yeni nizamda görmek mümkündür. Bu nizamda artık milliyetler, dinler, farklı kültürler, vb Komünist ideoloji merkezinde eritilmiştir. Artık bu dönemde farklı milliyet ve aydınlardan doğal aidiyetlerini koruyarak Sovyet ideolojisini ana aidiyet olarak kabul edenler çıkmıştır. Bu dönemin en ciddi sınaması kuşkusuz 2. Dünya Savaşında olmuştur. K. Stalin’in “rejim muhaliflerine” yönelik yürüttüğü acımasız ve irrasyonel tasfiye harekatı sonrası Sovyet Devleti ve Kızılordu ciddi bir yönetici kadro eksikliğiyle karşılaşmıştır. Durumu gören Stalin ve Çelik çekirdek Nazi ordularının yarattığı tehlike karşısında 1940 yalında bir af ile bazılarını göreve iade etmişlerdir. Ancak, bu yetmemiş Nazi ordularının ilk saldırıları karşısında Kızılordu hezimete uğramıştır. Ancak, Ukrayna gibi işgal edilen bölgelerde Nazilerin ciddi hataları ve işgal edilen ülkenin halkıyla aidiyet bağı kuramamaları ve Sovyet bürokrasisinin kendini toplamasıyla daha sonra kendine Sovyet Mareşalliği verilen Konstantin Rokosovski gibi sıradışı büyük generallerin doğmasına yol açan süreç başlamıştır. Unutmayalım ki, Rokossvski işkence görmüş, çok sayıda dişini ve bir böbreğini işkence masasında bıraktıktan sonra Büyük Harbin Zuhov gibi en büyük komutanlarından biri olmuştur. Kendisinin şu sözü önemlidir: ’Polonya’da benim Rus olduğumu, Rusya’da ise Polonyalı olduğumu söylerler”. Bu nasıl bir aidiyet bağı restorasyondur ki, Savaşın ana cephelerinde general olarak, hatta Bagration Harekatında olduğu gibi Stalin’e muhalefet eden bir savaş planıyla savaşı yürütmüştür.
Aidiyet bağlarının özellikle savaş gibi olağanüstü dönemlerde daha fazla ön plana çıkmaları normaldir. Mesela profan kuşaklarına dikkat çekilen Çin özellikle 2. Dünya Savaşı öncesinden başlayarak bir ölüm kalım savaşı vermiştir. Kaybettiği insan sayısının 30-35 milyon olduğu iddia edilmektedir. Dönemin en mekanize ordularından olan Japon Ordusuna karşı verilen bu ölüm kalım savaşı adeta aidiyet bağlarının ciddi teste tabi tutulduğu bir savaş olmuştur. Elbette söyleşi........
© Haber7
visit website