Güney Afrika'da bir Türk profesörü
Bir cihan devleti olan Osmanlı Devleti Afrika’yla her zaman irtibat kurmuş, kıtanın her yerine tesir etmiştir. Osmanlı, Afrika’ya insan merkezli bir medeniyet anlayışıyla yaklaşmış, kara kıtadaki halkların bütün değerlerine saygı göstermişti. Batılılar ise kıtadaki her şeyi yağmalamış, bütün kaynakları talan etmişlerdi. Osmanlı insanların kalplerini fethederken, sömürgeci batılılar, bitki örtüsünü, insanları ve hayvanları bütün güzellikleri katletmişlerdi.
Afrikalı akademisyen Prof. Dr. Ali Mazrui şu tespiti yapar:
“Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, Osmanlı hâkimiyetinde kalmış Afrika ülkelerindeki seçkinler Türkçe konuşurdu. İmparatorluğun kıta çapında bir bakiyesi vardı. Fakat Türkiye Cumhuriyeti bu bağı Afrika ile dostluk kurmak için kullanamadı.’’
Cumhuriyet dönemi sadece devlet değil aydınlar da Afrika konusunda duyarsızdır. Sadece iki isim herkesin sustuğu bir dönemde Afrika üzerine yazılar kaleme alır fikirler öne sürerler.
Bu isimler Fethi Gemuhluoğlu ve Sezai Karakoç’tur.
“Afrika Afrikalılarındır” diyen Fethi Gemuhluoğlu’nun Arapgir Postası’nda yayımlanan otuz civarında yazısının çoğu Afrika üzerinedir. Ta o yıllarda Afrika’yla sağlam bir irtibat kurmanın gereğinden bahseder. Türkiye-Afrika ilişkilerinin kesintisiz devam etmesini savunur.
Afrika’nın özgürlüğüne kavuşturulması için Mağrip Ocakları’nın kurulmasını önerir. Türkiye’den bazı çatlak seslerin, Afrika’daki gelişmeleri sömürgecilerin iç meselesi olarak görmesine kahırlanır. Emperyalistlerin zihinlerini dağlarını ovalarını bütün kaynaklarını işgal ettiği Afrika halkına “İnsanlara hürriyet, milletlere istiklâl” diyerek seslenir.
Sezai Karakoç 1960’lı yıllarda medeniyet merkezli bir yaklaşımla Afrika’yı ele alır.
İslam medeniyetinin Afrika’da neşet edeceğini söyler. Afrika’yı geleceğin medeniyeti olarak görür. Batılıların Afrika medeniyetinin İslam’la kurulabileceğini bildikleri için kıtayı Hristiyanlaştırma projesi başlattıklarını söyler. Sezai Karakoç’a göre Afrikalılar tercihlerini İslam’dan yana kullanmazlarsa sömürülmeye ve yok sayılmaya devam edeceklerdir.
Karakoç Afrika’ya Osmanlı ufkuyla yaklaşmıştır. Günümüz aydınları da bu ufku yakalamak zorundadır.
GÜNEY AFRİKA’DA GENÇ BİR AKADEMİSYEN
Türkiye Yazarlar Birliği’nde Cape Town Üniversitesi'nde Afrika Çalışmaları bölümünde Akademisyen olarak görev yapan Halim Gençoğlu’nu dinledik. Kendisini uzun zamandır sosyal medya aracılığıyla takip etmekteydim. Güney Afrika’nın Türkiye gündemine gelmesi noktasında önemli katkıları var. Derinlikli çalışmalarıyla kıtalar arasında köprüler kuruyor. Bir nevi kültür elçiliği yapıyor.
Türkiye’nin talihsizliklerinden birisi geçmişte yurtdışına atanan büyükelçilerin görev yaptıkları yerlerde gönüllere girmek halklara dokunmak kültürel yatırımlar yapmak konusunda çok başarılı olamamalarıdır.
Bu hususla ilgili gittiğim ülkelerde ibretlik hikayeler dinledim. Elbette istisnalar vardır ama gördüklerim duyduklarım da az değil.
Birçok ülkeyle bağımızı adanmış ve inanmış adamlarla sağlıyoruz. Sınırsız imkanlarla atanmışların yapamadıklarını gönüllü birkaç adam imkansızlıklar içinde başarıyor.
Her yerde olduğu gibi atanmak yetmiyor adanmak ve inanmak gerekiyor. İşte Gençoğlu, bu adanmışlardan birisi. Büyük milletin ahfadı olmanın bütün sorumluluklarını yüreğinde hisseden bir vatan evladı.
Masa başı tarihçileri gibi kendi sınırlarının dışına çıkamayıp basmakalıp tarih yazıcılığı yapanlardan değil.
Sınırları aşarak sahaya çıkanlardan. Tarihi kuru bilgi........
© Haber7
visit website