Ekran bağımlılığının sonucu akran zorbalığı!

Son günlerde ülkece üzülerek, şaşırarak, hayret ederek ve utanarak önce sosyal medya platformları üzerinden sonrasında ise ulusal kanallarla devam eden sağanak şeklinde gündeme adeta bomba gibi düşen onlarca zorbalığa şahit ediyoruz.

Peki ama neden yaşanıyor bu zorbalıklar?

Peki ama kim yapıyor bu zorbalıkları?

Peki ama kime yaşatılıyor bu zorbalıklar?

ÖNCE MAHALLELER KAYBOLDU

Özellikle en çok da özlemle anlatılan 1980’li ve 1990’lı yıllarda yaşanılan çocukluk anıları şüphesiz epeyce vardır… O yıllarda doyasıya yaşanılan çocukluklar ve çocukluk anıları ister gecekonduda yaşansın ister apartman dairelerinde şüphesiz tek başına yaşanmıyordu. Nitekim evlerin içinden sokaklara, caddelere ve mahallelere uzanıyordu. Mahalleler hem spor merkezi hem kültür merkezleriydi aynı zamanda. Mahalleler arası futbol maçları da adeta şampiyonlar ligi havasında geçiyordu. Ayakkabısı olmayana ayakkabı bulunur, düşünce yaralanan dizlerdeki kanlar temizlenir, öyle ya da böyle mahallede bir kişiye karşı asla on kişi zorbalık yapmıyordu. Çünkü mahalleli güçsüzü ezdirmezdi güçlüye hele de bir kişiyi üç kişiye on kişiye asla.

Mahalle kültürü kendi içinde çocukları, gençleri adeta bir hamur gibi yoğuruyor, mahallenin raconu, kuralı da aslında kendiliğinden oluşuyordu.

Hal böyle olunca hem mahalle hem de mahalleli nerede ne yapacaklarını daha da önemlisi nerede ne yapmayacaklarını kendiliğinden öğreniyorlardı.

Mahallelerdeki amcalar, teyzeler, esnaf abiler şimdiki mahallelerde bulunan kameraların yerini alıyordu. Mahalleler içerisinde oluşan doğal aidiyet duygusu ve çok geçerli bir kavram olan otokontrol sistemi anılarda kaldı çoktan.

Okuldan gelen bir öğrenci, yolda karşıdan karşıya geçen bir genç yere çöp atmak gibi, bir arkadaşı ile didişmek gibi, başkaları hakkında ileri geri kötü konuşmak gibi yanlış bir hareket yaptıklarında daha o hareket sonlanmadan çoktan mahalledeki Nejla Teyzeler, Abidin Amcalar, kasap Veli Dayılar, kırtasiyeci Hasan Amcalar, Gülperi Teyzeler çoktan gözleri ile o öğrencileri ve gençleri gözleriyle erim erim eritir ve hizaya sokarlardı.

SONRA OYUNLAR VE KURALLARI KAYBOLDU

Sokaklarda bir duvara ya da bir ağaca yüzümüzü yaslar, başlardık 20’ye ya da iddia büyükse 50’ye kadar sayar, önüm-arkam, sağım-solum, saklanmayan ebe sobe! der ve dönerdik… Sonra başlardık saklanan arkadaşlarımızı aramaya…

Evet bir önceki paragrafta yazdığım her şey bir saklambaç oyununun kuralları, ebe belli, saklanacaklar belli, ebenin sayıyı bitirip, arkasını döndüğü sobeleme yerine ebeden önce gelen, elini vurur ve sobe der, bunların hepsi birer kural.

Ve oyuna dahil olan her çocuk o kurallara uymak zorundaydı. Kuralsızlık yapan ya da hile yapmaya çalışan çocuklar önce kendi arkadaşları tarafından ya da rakip takımdaki arkadaşları tarafından dışlanır, kuralın ne olduğu kendisine tekrar anlatılırdı.

İşte böyle saklambaçtan başlayarak, mendil kapmacaya, misket........

© Haber7