Türkiye’nin “Kadın Devrimi” |
Yıllar önce Paris Le Select’te şahit olduğum tartışmalardan biri kadın hakları ile ilgili idi. Solcu Fransız, sağcı olana “feminizm ve eşitliğin sol hükümetler zamanında tartışılmaya başlandığı” söylüyordu. Sağcı olan ise “sol ancak fanteziler ile ilgilenir, kadın haklarını tesis eden De Gaulle’dür” diyordu.
Aslına bakarsanız her ikisi de haklıydı. Tartışmadıkları, ortak fikirde oldukları nokta ise “Fransa’nın kalkınması ve ilerlemesinde kadının vazgeçilmez rolü” idi. Gerçekten de İkinci Dünya Savaşından sonraki kalkınma, kadınlara eşit siyasi haklar verilmesi, ve çalışma hakları ile annelik haklarının bir arada gözetilmesi sayesinde mümkün olmuştu
Özellikle sağ Fransız entelektüellerdeki ortak kanaat, “çocuğu yetiştiren kadın olduğuna göre toplumu iyi veya kötü yapan da kadındır, bunun için en önce kadınlarımızı yetiştirmeliyiz” şeklinde idi. Solcular ise çocuk konusuna daha az vurgu yaparak “kadınlar toplumun yarısıdır onlar olmadan hiçbir şey olmaz” diyorlardı. Sonuçta herkes aynı noktada birleşiyordu.
Kadınların başta seçme seçilme olmak üzere yasal haklarına kavuşmaları De Gaulle döneminde oldu. İşgücüne katılım, siyasi temsil gibi konular ise 70’li yıllardan itibaren gelişti. Modern Fransa, kadınların da katılımı ile, hatta daha doğrusu “kadınlar sayesinde” kuruldu.
Bizde de benzer bir şemanın işlediğini söyleyebiliriz.
Türk kadını, temel yurttaşlık haklarının önemli bölümünü Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Atatürk döneminde aldı. Ama eğitim, iş gücüne katılım, siyasi temsil ve annelik hakları gibi konular maalesef hep eksik kaldı. Üstüne, kapitalist gelişme karşısında özel olarak korunmayan kadın, yavaş yavaş ikinci sınıf vatandaş durumuna düştü.
Bundan otuz kırk yıl öncenin Türkiye’sine TRT’nin çekim yaptığı İstanbul ve Ankara gibi şehirlerden bakarsanız pek de bir sorun görmezsiniz. Kadınlara dair gerçek sorunları görmek için, nüfusun yüzde doksanının yaşadığı taşraya ve büyük kent çeperlerine bakmak gerekir.
Yıllar boyunca buralarda kadınların payına........