menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gazze Müzakereleri

7 0
09.10.2025

Katar’da Hamas müzakere heyetine yönelik gerçekleştirilen İsrail saldırısı, yalnızca bir güvenlik olayı değil; uluslararası diplomasi normlarının, devlet egemenliğinin ve istihbarat diplomasisinin kesişim noktasında duran kritik bir kırılma olarak değerlendirilmelidir. Müzakerelerin sürdüğü bir dönemde, doğrudan bir müzakere heyetinin hedef alınması uluslararası hukuk açısından kabul edilemez ihlaller barındırmaktadır. Nitekim dünya savaşlarının en sert koşullarında bile diplomatik temsilcilerin dokunulmazlığına riayet edilmiş; diplomasi, düşmanlık koşullarında dahi korunmuş bir zemin olarak varlığını sürdürmüştür. Katar’ın egemenliğinin bu denli açıktan ihlali, yalnızca bölgesel ilişkileri değil, küresel diplomasi mekanizmalarının güvenilirliğini de sorgulatmaktadır.

Bu olayın bir başka çarpıcı yönü, Türk istihbaratının zamanında verdiği erken uyarı sayesinde müzakere heyetinin zarar görmeden kurtulmuş olmasıdır. Bu durum, hem istihbarat diplomasisinin çatışma çözümündeki artan önemini göstermekte hem de bölgede Türkiye’nin konumunu farklı bir düzleme taşımaktadır. İsrail açısından ise bu operasyonun sonuçsuz kalması büyük bir stratejik başarısızlık anlamına gelmiş; Mossad’ın neredeyse efsaneleştirilen operasyonel kapasitesi ciddi biçimde sorgulanır hale gelmiştir. Tel Aviv yönetiminin nihayetinde Katar’a özür dilemek durumunda kalması, yalnızca bir diplomatik geri adım değil, aynı zamanda bir imaj kaybıdır.

Bugün geldiğimiz noktada müzakereler yeniden başlamış olsa da iki önemli fark göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki, Türkiye’nin kurumsal düzeyde davet edilmesi ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın doğrudan sürece katılımıdır. Bu durum, Türkiye’nin yalnızca gözlemci ya da bölgesel aktör kimliğinden çıkıp, çatışma çözümünde fiilen rol üstlenen bir güç olarak sahaya dönmesini ifade etmektedir. İkinci fark ise, Trump yönetiminin 21 maddelik planıdır. Söz konusu plan, taraflara çözüm perspektifi sunuyor görünmekle birlikte, manda zihniyetini yeniden üreten, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını dolaylı biçimde kısıtlayan unsurlar taşımaktadır.

Manda Zihniyeti, Dış Müdahale ve Siyasi Meşruiyet Tartışması

Ortadoğu’daki çatışmaların çözümüne dair öneriler, çoğu zaman dış güçlerin belirlediği planlar üzerinden gündeme gelmektedir. Bu durum, özellikle Filistin meselesinde, sömürge ve manda dönemlerinden miras kalan zihniyetin günümüzde de hâlâ canlı olduğunu göstermektedir. İsrail–Hamas müzakereleri sürecine dış aktörlerin müdahil olması, “barış” söylemi altında Filistinlilerin siyasi öznesini gölgelemekte; kendi kaderini tayin hakkı, uluslararası belgelerle güvence altına alınmış olmasına rağmen pratikte sürekli ertelenmektedir.

Dolaşıma sokulan........

© Haber7