Mi’raç, evren tabakaları ve başka boyutlar

Mi’racı anlamak akıl işi değil iman işi olduğu söylenir. Bu kanaat ne derece doğru? Her varlık Allah'ı, görünmeyen alem ve gaybi olay ve varlıkları ancak kendi aklının sınırları ve ilminin derinliği çerçevesinde tasavvur edebilir.

Evet Mi’raç bir mucizedir. Aslında fizik dünyada, yani şehadet âleminde olup biten her şey birer mucizedir. Ne varki biz onlara alıştığımız için onları âdiyattan ve sıradan olaylar zannederiz.

Maddenin en küçük birimi atomda, canlıların en küçük parçası hücrenin içinde olup bitenler de olağanüstü hadiselerdir. En büyük gök cisimlerinden en küçük canlıya kadar hükmeden kanunlar ve düzen birer mucizedir. Biz bunları bilmeseydik aklımızla böyle muhteşem bir düzenin olabileceğini düşünemezdik bile. Bildiğimiz ve alıştığımız için kabul ediyoruz. Peki, bunların dışında artık mucize olmaz demek akıl işi olabilir mi?

İşte meseleye böyle bakamayan dar kafalar ve özellikle düşünce mekanizmaları pozitivizmle malul Müslümanlar bile Miraç'ta cereyan eden pek çok olayı bunlar mütevatir haberlerle gelmemiştir diyor. Oysa biz Kur'an-ı Kerim'de ve sahih sünnette bir şeyden söz ediliyorsa ona iman ederiz, sonra onu anlamaya çalışırız. Ama anlayamamamız herhalde imanımıza zarar vermeyecektir.

Bugünkü yazımızın konusu esasen bu konular değil. Mi’raç olayını akıl ile anlamamızı kolaylaştıracak kozmoz gerçeklerinden, fizik ötesine dair buluş ve gelişmelerden söz edeceğiz.

Mi’raç, Hz. Muhammed’in (S.A.V) göğe yükselip, Allah ve öte âlemleri görüp geriye döndüğü seyahata verilen isimdir. Bu konu evrenler arasında yolculuk, zamanda yolculuk, uzay ve zamanın sırrı (tayy-ı zaman ve tayy-ı mekan) gibi yaşadığımız fizik dünyanın dışındaki gerçeklikleri gündeme getiriyor. Miraç hadisesi ile gündeme gelen bu konuların aynı zamanda modern fizik konuları arasına girmiş meseleler olduğunu söyleyebiliriz. Biz de bugünkü yazımızı bu konulara tahsis ettik.

Bizler, tek bir uzay-zaman konusu içine sıkıştığımızdan hadiseleri, mekânın dar kalıpları içinde ve belli boyutlarda değerlendiriyoruz. Mesela en, boy ve yükseklikle anlatılmak istenen hacim-uzay kavramı, anlaşılır bir husustur. Fakat dördüncü boyut olan zaman, fizik ve relativite içinde yer aldığı halde boyut (mücerret) bir uzunluktur, madde ötesindendir. Beşinci boyut denen ve takyonlar teorisiyle açıklanan akıl-şuur ise, zaman gibi mücerrettir, maddi değildir.

Evren uzay-zaman örgüsüdür. Uzay bize üç boyutlu gibi gözükür. Halbuki uzay denen mekânın da 3’den fazla boyutu vardır. Mekânın dördüncü boyutu ne anlama gelir? Bunu anlatmak bir yana, sezgiyle, hayalde canlandırmak bile çok zordur. En, boy ve yükseklik mekânın üç boyutunu teşkil eder dördüncü bir boyut ne olabilir? “Tünel” diyoruz ama bu üst mekân boyutunu kavramak kolay olmayacaktır. Bir şeyin a (uzunluğu) a2 (alanı), a3 (hacmi) ise, a4 nedir? Boyumuz 170 cm, ağırlığımız ise 70 kg diyelim. Matematiğin var dediği alemde de var olduğuna göre; bu defa soruyu şöyle soralım: Peki -170 cm ve -70 kg hangi varlıklara tekabül ediyor?

Kompleks sayılar matematikte yaygın olarak kullanılır. Kompleks sayılar olmasaydı, bugün fizik âlem anlayışımız bu kadar kapsamlı olmayacaktı ve birçok fiziksel olayı derinlemesine irdeleyemeyecektik. Esasen kompleks sayılar maddenin fizik ötesi ile iç içe bulunduğunun işareti olarak değerlendirmek gerekir.

Varlıkların, bilhassa insanın, gerçek mahiyetini bütüncül olarak anlayabilmenin bir yolu var: Varlık anlayışını sadece ‘fiziksel varlık’ ile sınırlama katı önyargısını terketmek. Zihinlerin fizik-ötesi varlık fikrine açılması gerekmektedir. Bir çok sahada tıkanmış olan bilimde yeni açılımlara zemin hazırlayabilmenin bir yolu materyalist anlayışı terketmekten geçmektedir. Fizik-ötesi şeylerin varlığını kabul etmenin bilimsel anlayışa uygun olmadığı ön yargısına sahip kişiler sadece şunu düşünsünler ki; fizik kanunlarının da hiçbir fiziksel varlığı yoktur. Fizik kanunlarını kimse ne görebilir ne de onlara dokunabilir. Ama herkes de onların varlığını ve öneminin farkındadır, inkar etmez. Fizik kanunları adeta evrenin görünmeyen anayasası gibi iş görmektedir. Hiçbir yerde olmadıkları halde her yerdelermiş gibi hükümlerini Allah’ın izni ile her yerde icra ederler. Görünen fiziksel evrende her şey, fizik kanunlarının teşkil etttiği görünmeyen şablonun sınırları içinde hareket eder.

Maddenin temeli ve birimleri diye bildiğimiz atomun “kuantum” dünyası, aslında metafizik bir yapı ve özellikler sergilemektedir. “Takyonlar Teorisi” ışıktan öte kâinatı ve varlıkları bilimin gündemine sokmuştur. “Takyonlar” bitmeyen, azalmayan bir tür enerji varlığını temsil etmektedir [1].

Türlü türlü ince teknolojilerle evreni inceleyen fizik ve tabiat bilimleri, Kur'an’ın ortaya koyduğu farklı evren boyutlarını, melek ve ruh gibi fizik ötesi varlıkları ve miraç hadisesini daha iyi kavrama imkânı sunmaktadır. Bu gelişmeler ışığında, kelimelerin yetersiz, anlamların derinliksiz, isimlerin belirsiz hale geldiği “İlâhi” âlemlerin, “gaybi ve uhrevi” alemlerin çok da uzağımızda olmadığını, onlarla iç içe yaşadığımızı daha iyi fark etmekteyiz.

Alemin sadece görünen “kabuk” kısmına, yani maddenin “fiziki” özellikleri üzerine bina edilen “bilimsel anlayış”, XIX. yüzyılın sonunda tıkanmış ve bilim dünyasında artık her şey keşfedilmiş ve geriye ayrıntılar kalmıştır düşüncesi hâkim olmuştu. Gerçekten de Fizik ilmi açısından ele aldığımızda Newton Mekaniği varlığın sadece bir boyutu idi. Ne var ki, XX. yüzyılın ilk yarısında geliştirilen özel ve genel izafiyet nazariyeleri ile yeni yeni “dünyalar” karşımıza çıkmıştır.

Bu buluşlar, “madde”, “uzay ve zaman” anlayışlarımızda ve bakış açımızda önemli değişikliklere yol açtı. Çünkü yeni nazariyelere göre; hareket eden saatler yavaşlayabiliyor, cetvellerin boyları kısalıyor, cisimlerin kütleleri, hızları artabiliyordu. “Sonsuz uzaylar”, fizik ötesi mekân ve dünyalar gündeme geldi. Bu buluşlarla; fizik bilimi, felsefe ve din alanlarında sınav vermeye başladı.

Bu son bir asır içinde, en önemli ve inkılap niteliğindeki buluşlar olan Kuantum Mekaniği, Hologram, Moleküler Biyoloji ve Nanoteknoloji, Kainattaki fıtri düzenin, yaratılışın ve gerçekliğin ne olduğunu daha iyi anlama fırsatı sunmaktadır. Kuantum, sadece fizik bilimine değil, birçok sanat akımına, sosyolojik teoriye ve değişik alanlara ilham kaynağı olmaktadır.

Kuantum bilimi, klasik fizikle kendimize ördüğümüz kafesin dışına bakma imkânı vermektedir. Kainatın parçalanamaz bütünlüğü ve her şeyin her şeyle bağlılığı, yani evrendeki birlik, bilimcilerin en çok dikkatlerini çeken konuların başında gelir. Büyük Birleştirme Teorisi [2] ve tüm varlığın onda birleştiği kabul edilen sicim [3] denen varlığını en küçük parçasının ispatı bilimcilerin en büyük çabalarından birisidir. Her şeyin her şeyle bağlılığı ve her şeyin tek şey halinde birleşmesi ve “birlenmesi”, Kur'an’ın en........

© Haber Vakti