68 Kuşağı Solu ve Filistin meselesi

Günümüzde insanlığın bir numaralı tehdit unsuru hâline gelen Siyonizmin devlet görünümündeki terör yapılanması İsrail’in, kurulduğu 1948’den bu yana Filistin’de misli menendi görülmemiş bir cüretkârlıkla sürdürdüğü kıyım, hangi fikriyattan ve milliyetten olursa olsun, insanların ezici çoğunluğunun vicdanını kanatıyor. Ülkemizde bugün gelinen noktada, Filistin davasına omuz verenlerin İslâmi kesim olması, farklı motivasyona sahip diğerlerinin konuya mesafeli durmalarına neden oluyor. Bu tespiti evvela başköşeye koymamız lazım.

Orta Doğu’daki İsrail problemi baş gösterdiği ilk yıllarda, ülkemizdeki sosyalist 68 Kuşağı gençliğinin bir gönenç sarmalı içinde ezilen Filistin halkının saflarına katıldığı gibi bir realite var ortada.

Filistinlilerin işgalci İsrail’e karşı yürüttüğü mücadele, 1960’lardan itibaren bütün dünyadaki sol hareketlerin sempatisini kazanıyordu. Dünyanın birçok yerinden harekete geçen sosyalist gençler, Filistinlilerin mücadelesine fiili destek veriyor ve bu yönüyle Filistin, tüm devrimcilerin gözlerini diktiği bir davaya dönüşüyordu. Yaser Arafat, Corc Habbaş, Naif Havatme ve Leyla Halid gibi karizmatik figürlerin yanı sıra El-Fetih’in sosyalist çizgide hareket ediyor olması bu durumu iyice pekiştiriyordu. Türkiye’deki 68 Sol Kuşağı da çok geçmeden dünyada esen Filistin rüzgarına kendini kaptıracaktı.

Takvimler 1968 yılını gösterdiğinde Türkiye’den ilk grup, Filistin’e doğru yollara düşer. Pek çok meşakkat eşliğinde sınırlardan kaçak yollarla yapılan maceralı geçişlerle Filistin saflarına ilk katılımlar gerçekleşir. Filistin için ülkemizden hayatını ilk kaybedenler de bu gençler olur.

1969’da bölgeye giden isimler arasında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan gibi sol gençliğin o dönemdeki idol isimleri de vardı. Kaçak yollarla Filistin’e giderken Suriye’de gözaltına alınırlar. 12 günlük esaretin ardından Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi tarafından gözaltından çıkarılırlar. Amman’daki Filistin kampında bir süre askeri eğitim gördükten sonra yurda dönerler. Buradan da anlaşılıyor ki bu sol gruplardan bir kısmının amaçlarından birisi de Filistin’de askeri tecrübe kazandıktan sonra silahlı mücadeleyi Türkiye’ye taşımaktı. Zaten daha sonraki yıllarda hatıralarını kaleme alan o dönemin bazı gençleri bunu açıkça dile getirmekte bir beis görmeyeceklerdi.

1973 yılında Yom Kippur Savaşı başladığında Lübnan’daki Nehrü’l-Berid kampında 8 Türk vardı. Kampın İsrail savaş gemilerince bombalanması sonucu gençlerin bir kısmı hayatını kaybeder. Bu saldırıda, kamuoyunun bugün yakından tanıdığı sol aydınlardan Faik Bulut yaralanır; ancak daha sonra tutuklanarak 7 yıl boyunca İsrail zindanlarında hapis yatar. Aynı saldırıda bugünün meşhur isimlerinden ve aynı zamanda DEM Parti’den milletvekili de olan Cengiz Çandar ise sağ salim kurtulur. Tüm yoldaşları ölü, yaralı veya esir durumdayken, çok ilginç bir şekilde şansı yaver gider ve kılına bile hâlel gelmez. Bu durum, onu günümüzde bile bazı “yoldaşlar” arasında şüpheli adam hâline getirir.

1982 yılında İsrail, FKÖ’yü dağıtmak için Lübnan ve Beyrut’u işgal eder. Burada da Türkiyeli birçok sol örgüt mensubu saldırıya Filistinlilerle birlikte........

© Haber Vakti