Muzıka-yi Hümâyun’dan Metallica konserlerine… |
Önceki yazımızı Hindemith’in “sanatlar, ima ettikleri devasa güce karşın, sadık ve asla ayrılmaz bir biçimde bu dünyaya bağlıdırlar.” şeklindeki yargısı üstünden, onun İslami tasavvura, kültüre ya da zevke tabi müziğin yerine Batı müziğini yerleştirmesi için Türkiye’ye getirildiğini de hatırlayarak genel planda şu tespitleri yapabiliriz:
1-Müzik doğrudan insan hal ve hareketlerini, hayatının hemen her sahasını kapsaması bakımından, dünyevileştirmenin yeni bir dispozitifi olarak siyasetin kullanımına tabidir.
2-Bu dünyevileştirmede müzik, toplumun uyuşturulması planında negatif ilahiyat esasında kullanabileceği gibi, o toplumun dilinden hareketle dininin de değiştirilmesindeki gibi yine aynı bağlamda yeni dinleme ve seyir araçları yoluyla salt maddileştirilerek de her zaman kullanılabilir.
3-Böylece müzikteki kültürel anlayışlar, örneğin Doğu müziğindeki Allah’tan gelen huzur (iniş), Batı müziğindeki Tanrı’ya yönelme (çıkış), Müslüman müziğinde ise hareketin sükunun nefesi, sükunun da hareketin aslı ya da hakikati… olmasına göre, yanlış bir senteze konu olduklarında kimliklerin ve zevk kültürlerinin tahribi bağlamında yine siyaseten üretilen yoğun bir karmaşaya ve dolayısıyla toplumsal bir kutuplaşmaya neden olabilir.
4-Müslüman müziğinde sükun (yataylık) ve hareket (dikeylik) tek başına eksik olarak nitelenmiştir. Bu esasta “Tevhid’in ritmi” olarak isimlendirebileceğimiz müziğe bitişik olan diğer sanatlardan, çizgilerin hareketi ve daireselliği (tümlenmesi ya da cem edilmesi) olarak hüsnihat; kubbenin sükunu ve devinimi........