Yollara düşenlerin ortak yazgısı: Gazap üzümleri'nden bugünlere mültecilik

John Steinbeck’in Gazap Üzümleri, yalnızca bir roman değildir; yeryüzünde yerinden edilen herkesin ortak hafızasına yazılmış bir ağıttır. Joad ailesinin çamura bulanmış, yorgun ama inatçı yürüyüşü, bugün milyonlarca mültecinin kaderini anlamak için hâlâ en derin merceklerden biridir.

Steinbeck’in dünyasında kuraklık, yoksulluk ve zulüm insanı evinden eder. Bugünün dünyasında ise bunlara savaş, emperyal müdahaleler, politik hesaplar ve büyük güçlerin küçük halklar üzerindeki kör tahakkümü eklenmiştir. Ve iki çağın ortak gerçeği hâlâ aynıdır: İnsan, hayatta kalabilmek için yola çıkar.

I. YIKIMIN BAŞLANGICI: TOPRAĞINI KAYBEDEN İNSAN

Steinbeck, romanın başında toprağını kaybeden çiftçileri anlatırken insanlığın en eski korkusuna dokunur: Yurdundan edilmek.

Tarımın çöküşü, bankaların acımasızlığı, toprağın kuruması… Hepsi Joad ailesinin kaderini mühürler.

Bu bölüm, bugünün savaş mağdurlarını hatırlatır:

Bombalanan şehirler, işgal altında kalan sokaklar, yakılan evler…

Her yıkımın ardında aynı sessiz fısıltı duyulur:

“Gidecek yerimiz var mı?”

İnsan, önce toprağını kaybeder; sonra kimliğini, sonra geleceğini.

Göç böyle başlar.

II. KAMYON KASASINDAKİ UMUT: AİLENİN YOLCULUĞU

Gazap Üzümlerinin en çarpıcı imgelerinden biri, Joad ailesinin kamyon kasasında taşıdığı hayattır. Birkaç bavul, bir yatak, biraz yiyecek… Ve hepsinin üzerinde taşınan kırılgan bir umut.

Bu sahne, bugün lastik botlara bindirilen ailelerin görüntülerine ne kadar benziyor…

Bir botun üzerinde ayakta durmaya çalışan anneler, üşüyen çocuklar, göğe bakan çaresiz gözler… Hepsi bir kamyon kasasının modern karşılığıdır.

Steinbeck’in o kısa ama derin sözü hâlâ geçerli:

“Bir kamyon dolusu umut.”

Bugün de insanları taşıyan her araç, umut taşır.

III. İSTİSMAR DÜZENİ: SÖMÜRÜN EVRENSEL........

© Haber Vakti