Güleryüzlü Müslüman

Suç ve cezaya, günah ve ayıba öyle kilitlendik ki!

Aslında ne zaman kötü ne de mekân. Onu iyi ya da kötü yapan bizleriz. Ya da bu çirkinlikler bizim eserimiz. Biraz da bu bizim nereye, niçin ve nasıl baktığımızla ilgili.

Suçu cezalandırma isteğimiz, suçu ve suçluyu bastırma ve cezalandırma isteğimiz, suçu önleme isteğimizden fazla. Asıl sorun ne biliyor musunuz, güzel örnekler olmuyoruz. Başkalarına öğütlediğimiz şeyleri kendimiz yapmıyoruz.

Müslüman, İslam’a teslim olmuş kişiyi ifade ediyor. İslam, “Seleme” kökünden “Barış” demek. “Darusselam” “Barış evi/barış yurdu” demek. İslam “barışa giden yol” demek oluyor. İlk barış “akıl’la vicdan’ın barışması” ile mümkündür. Sevgi, merhamet, şefkat gibi fıtratımızda gizli olan duyguları öne çıkartmamız gerekiyor. Bu barış bizi, “insanı insanla barışmaya” götürecek. Değilse insan insanla savaştadır.. Benim bir başkasına olan uzaklığım, onun bana uzaklığına eşittir. Benim inancım, fikrim, hayat tarzım ona ne kadar garib geliyorsa, onun inanç, fikir ve hayat tarzı bana o kadar garib gelecektir. Bu durumda ne yapacağız? Kimin dediği olacak! Gücü yeten yetene mi? Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamak için, ittifak ettiğimiz konularda birlikte hareket etsek, ihtilaf ettiğimiz konularda birbirimizi mazur görsek. Mesele herkesin kendi güvenliği ve geleceğini, özgürce yaşayacağı bir alan oluşturmak için, insanların can, namus, akıl-inanç, mal ve nesil emniyetini merkeze alan bir güven ortamı oluşturmak zorundayız., hiç kimse kimsenin malına canına kastetmemeli. Eğer kasteden olursa misli ile cezalandırılmalı. Herkes emeği karşılığı olanı hakkı ile alabilmeli., hakkı ile elde edilmiş şeyler korunmalı, hiç kimse kimseye işkence etmemeli. İşkence eden olursa, işkenceciye misli ile ceza verilse. Namus, izzet, şeref, haysiyet ve bir kişi ya da topluluğun namusu kabul edilen değerlere karşı kimse düşmanca bir tavır içine girmese. Herkes inandığı gibi yaşasa ve düşündüğünü özgürce ifade edebilse, sadece insanın değil, bütün canlıların nesillerini sürdürmeleri için birlikte içinde yaşadığımız dünyayı, havayı, suyu, toprağı korusak. Doğru olan, olması gereken bu değil mi?

Yani insan fıtratı ile, yaratılış gayesi ile, tabiatla barışsa. Evet işte bu 3 Barış, bizi Allah’la barışa götürecektir. Değilse insan Allah’la savaştadır. Kendi kendisi ile savaştadır aynı zamanda. Adalet, barış ve hürriyetin olmadığı ortamlar insanın yeryüzünde kendi elleri ile inşa ettiği kendi cehennemidir. “Adalet yoksa barış yoktur”. Adalet olmadığı halde var gibi görülen barış ise, kölelerin sessizliğidir. Teslimiyettir. “Pax Roma”dır. Adalet ve barış olmadığı ortamlarda hiçbir hürriyet güvende değildir.

Bu anlamda bizim dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıklarımıza dayalı sebeplerle birbirimize karşı çatışmamız insanlık düşmanı, insin Şeytanlarının ocağına düşmekten başka bir anlam taşımaz. Şeytan bu çatışmanın sonucu olarak dökülen kan ve gözyaşları üzerinden kendi dostlarına iktidar ve servet üretecektir.

Niye, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı........

© Haber Vakti