Ala külli hal: Elhamdülillah

Evet, her şey birbirine çok fazla karıştı. İnsanlar kime güveneceklerini şaşırdılar. Bu sürecin toplum, özellikle gençlik üzerindeki tahribatı çok yıkıcı olacak.

Bu işlere bulaşanlar o kadar çok ki, suçlular içinde ayrı bir yıkım söz konusu, makamlarını, paralarını, itibarlarını kaybedecekler. Ve dün herkesle kucaklaşırken bundan sonra arayan soran olmayacak.

Güvendikleri kişilerin öteki yüzleri görmenin toplumda sebeb olacağı hayal kırıklığı da çok büyük olacak. Türkiye kendi içinde çok fazla bölündü, rekabet çatışmaya dönüşme riski taşıyor. Taraflar birbirine karşı husumet beslemeye başladı. Dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi, vicdani; her çeşit kamplaşma söz konusu. Herkes birbirinden korkuyor. Bunlar hiç biri de kendi içinde birleşik bir cephe oluşturamıyor. Yani atomize olmuş durumdalar.

Peki bu ahval ve şerait altında biz ne yapalım? Bir Müslüman günde ortalama 40 rekat namaz kılar. Bunun anlamı şu: Günde 40 kez “Elhamdülillahi Rabbül alemin” diye başlayarak Fatiha okur. Sonra tesbihatla 5 vakit namazdan sonra, her vakitte 33 kez “Elhamdülillah” diye tesbih çeker. 165 kez de bu şekilde “Elhamdülillah” der. Yani Bismillah diye bir şey yiyip içince de, sonunda “Elhamdülillah” der. Yaklaşık değişik vesilelerle 225 kez Elhamdülillah der bir Müslüman. “Ala Külli hal” Arabça bir tanımlama. "Her hâlde, her durumda, ne olursa olsun, kesinlikle, her ne şekilde olursa olsun, mutlaka, illaki” demek, yani deprem olsa, eviniz yıkılsa, yakınlarınızı kaybetseniz. De yine “Elhamdülillah” diyeceksiniz. Veren de o, alan da! Hz. Eyyüb bu konuda bizim için güzel bir örnektir. Zamanının en zengin kişisi idi, sonra en yoksul kişisi oldu, ardından çocuklarını kaybetti, o sabırla direndi ve Rabbine her halükârda şükreden, hamd eden, olanlar karşısında sabırla direnen bir kul idi.

Ne kadar çok şikayet ediyoruz, ne kadar çok şey istiyoruz? Hani bir şikayetimiz varsa, o konuyu çözmek için sorumluluk da kuşanmıyoruz. Allah adına o işi çözmek yerine bahane, mazeret üretiyoruz. Allah’ın bizden bir şeyler yapmamızı istiyor, mesela yoksullara yardım edin diyor, Yurtlarından çıkartılanlara, zulme uğrayanlara Gazze’ye yardım edin diyor, biz de Allah’a, bunları kendinin yapmasını istiyoruz. İsrailoğulları da Hz. Musa’ya Cihada çağrıldıklarında “Sen ve Rabbin yetersiniz, bizi niye böyle bir zor göreve davet ediyorsunuz ki”, diyorlardı. Bizim de Allahtan bir şey isterken dikkatli olmamız gerek.. Yoksa, ben savaşsam, yardım etsem de aslında her halukarda sonunda onu yapacak olan yine Allah’tır. Mülk de O’nundur. Her şey Onun iradesine bağlıdır.. O’nun bizden istedikleri bizim için bir imtihan vesilesidir. Şunu bilelim ki, Allah’ın yardımı, sabreden, şükreden ve direnenlerle beraberdir. Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir.

Biz çalarak, alarak zenginleşen değil, vererek, ikram ederek, Allah’ın ikramı ile zenginleşen, yücelen bir medeniyetin çocuklarıyız. İnancımıza göre, Zekat ve Sadaka malı eksiltmez, artırır, bereketlendirir.

Zalim bir yönetim altında yaşarken de biz aynı Fatiha’yı okuruz, adil yönetim altında yaşarken de.. Biz eğer “Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi” olursak, Allah cc bizim ellerimizle o zalimleri cezalandıracak ve mazlumlara yardım edecektir. Bu da büyük bir fırsat ve şereftir. Bütün olanlar bir imtihan vesilesidir.........

© Haber Vakti