CUMHURİYET: KÜLLERİNDEN DOĞAN BİR MİLLETİN HİKÂYESİ |
Zümrüd-ü Anka kuşunu bilirsiniz…
Efsane, bizlere her sonun aslında yeni bir başlangıç olduğunu hatırlatır. Zümrüd-ü Anka, zamanı geldiğinde kendi isteğiyle yanan bir kuştur; çünkü o bilir ki yenilenmenin bedeli budur. Her yanışında eski hâlini, yorgunluğunu ve geçmişin yükünü geride bırakır. Küllere karışır ama o küllerin arasından yeniden doğar; daha güçlü, daha bilge ve daha güzel bir hâle gelir.
Çünkü gerçek yok oluş yanıp kül olmak değil, yeniden doğmayı göze alamamaktır.
Bizim milletimizin hikâyesi de tıpkı Zümrüd-ü Anka’nın hikayesi gibidir.
Türk milleti, yıkılmak istendiği anda ayağa kalkmış; tükenmiş görünürken yeniden doğmuştur. Cumhuriyet, işte bu yeniden doğuşun adıdır; karanlığın içinden doğan ışığın, umudun ve dirilişin sembolüdür. Her şeyin bitti sanıldığı bir dönemde, milletin iradesiyle yeniden var oluşun adıdır. Cumhuriyet küllerinden dirilen bir milletin destanıdır.
Cumhuriyet kurulmadan önceki o karanlık günleri bir düşünün…
Yüzlerce yıl süren vahşi ve barbar saldırılar neticesinde Osmanlı Devleti yorgun, yılların savaşlarıyla bitap düşmüş, topraklarını birer birer kaybetmişti. Büyük şehirler işgal altındaydı, Anadolu’da umut neredeyse tükenmişti. İnsanların yüreklerinde ümitsizlik, evlerinde sessizlik, sokaklarında belirsizlik hüküm sürüyordu.
Ama o sessizliğin ortasında bir ses yükseldi:
“Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı........