DİJİTAL ÇAĞIN TARİH YÜKÜ: SÖZÜN PEŞİNDE GEÇMİŞTEN SESLER |
Ekran akıyor. Görüntüler yanıp sönüyor. Zihin, düşünmüyor, sadece tepki veriyor.
Bir yandan beynimin kıyısında, F. Nietzsche’nin yıllar önce fısıldadığı o cümle beliriyor: İnsan, “tarihsel bir hayvan”dır; geçmişi unutamaz, geçmiş de onu rahat bırakmaz.
Oysa bugün yaşadığımız şey, eski dünyanın “aşırı tarih” yükünün dijital çağda yeniden paketlenmiş hâli. Artık tarih, kronolojik bir ağırlık olarak değil; saniyelik videolar, sloganlar, viral tepkiler ve algoritmik anımsatmalar olarak üzerimize çöküyor.
Peki bu yeni tarih yükü nereden geliyor? Ve kim tarafından taşınmamız isteniyor? Nietzsche’nin teşhisi burada yetmiyor; devreye 20. yüzyıl düşünürü Jacques Ellul giriyor.
Ellul’a göre çağımız, “sözün düşüşü” çağıdır. Derinlikli, bağ kuran, anlam taşıyan söz; yerini hızlı, çarpıcı, manipülatif görüntüye bırakmıştır. Propaganda, artık kaba bir yalan değil; gerçeğin bağlamından koparılarak yeniden düzenlenmiş, insanın karar verme yetisini devre dışı bırakan sofistike bir iletişim biçimidir. Dahası, en çok da kendini “bilinçli” sanan eğitimli zihinlerde etkili olur; çünkü onlar, anlam ve aidiyet açlığını gidermek için sürekli yeni bir “hikâye paketi” ararlar.
Buradan bakınca, Nietzsche’nin “anıtsal tarih” dediği şeyin bugünkü karşılığı apaçık: Algoritmaların inşa ettiği dijital anıtlar, bizi kendi geleneğimiz, kendi hafızamız, kendi hikâyemiz yerine hazır kimliklere mahkûm eder.
Tarihin büyük........