Kur’an, insan hayatına yöneliktir ve onun hayatını ilgilendiren konuları içermektedir. Ancak bu kutsal kitabın pasajlarında, indirildiği dönemin kavramları kullanılarak insanlarla iletişim kurulmuştur. İndirildiği dönemde yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılayan ve o ihtiyaçlara çözüm öneren bu kutsal metinler, daha sonraki nesillerin de ihtiyaçlarını karşılama iddiasındadır. Bu sebeple indirildiği dönemdeki insanların göremedikleri şeyleri, daha sonra görebilecek insanlara aynı kalıp, aynı söylem ve aynı dil içinde anlatmak zorundadır. Bunun için Kur'ân pasajları, sadece zahirî anlamlarıyla kavramakla kalınmaz, aynı zamanda yorumlanmasını da gerekli kılar. Zira Kur'an indirildiği o çağda yeryüzünün güneşin etrafında dönüyor oluşunu açıkça söylemiş olsaydı bu içerik ilk muhatapları için inanılmaz bir şey olur ve inkârcılara Kuran'ı reddetmek için ekstra bir gerekçe verilmiş olurdu. Kur'ân, böyle bir söylemi tercih etmeyerek onlara ve daha sonra gelecek olanlara da ters gelmiyecek bir ifade biçimi ile konuyu zikretmiş hiç kimse, kendi dönemi için bu Kur'ân ifadelerinde ki içeriği reddetmemiştir. Tam aksine herkes kendi dönemine uygun gelebilecek bir anlamı bu pasajlardan rahatlıkla çıkartabilmiştir. Bunun anlamı, Kutsal Kur'ân metinlerinin, okuyanlar tarafından anlaşılması ve içeriklerinin açıklanmasının gerekli olduğudur. Zira pek çok soyut kavramın lugat anlamının yanında ikincil ve üçüncül anlamları mevcuttur. Müfessirin görevi de bu kavramları kendi yöntemine göre açıklamak yani farklı anlamlardan birini tercih ederek ilgili metnin anlamını ortaya koymaktır. Bunu bir analoji ile açıklamak gerekirse, Kur'ân'la müfesir ilişkisi, boya ile ressam ilişkisi gibidir. Boya olmadan resim yapılamadığı gibi, ressam da tamamen boyaya bağlı değildir. Bir başka deyişle boyanın resmi ifade ettiğini tam olarak söyleyemeyiz. Çünkü resim, boyaya bağlı olsa da boyadan farklı bir nesnedir. Kur'ân'ı müfessir açıklasa da, açıklanan şey (Yorum/Tefsir) Kur'ân değildir. Müfessir Kur'ân'a bağlıdır, lakin yorum Kur'ân'dan farklı bir şeydir.

Her hangi bir sistematik bakış açısına bağlı kalmaksızın, sadece konularını tespit etmek amacıyla Kuranı incelediğimizde dahi, O’nda şu konuların veya bilgilerin yer aldığını görülür: Kuran ve Kuran ile ilgili bilgiler, Allah ve Allahın sıfatları, yaradılış ve yaradılış ile ilgili bazı bilgiler, dünya ve âhiret hayatı ve bunlara yönelik bilgiler, peygamberlik ve peygamberler ile alakalı bilgiler, iman ve iman esasları, ibadet ve çeşitler hakkında bilgi, salih amel, inanç kimlikleri ve kişilik özellikleri, bireysel ve sosyal ahlak kuralları veya bireysel ve toplumsal ahlaki değerler, günah ve çeşitleri, aile ve toplum bilgileri, ekonomi ve buna yönelik bilgiler, hukuk ve hu kukla ilgili konular, olumlu ve olumsuz insan davranışlarına yönelik bilgiler, sosyal, sağlık ve fen bilimlerinin bazı konuları ile alakalı bilgiler (tıp, biyoloji, sosyoloji, psikoloji, astronomi v.s), beslenme, temizlik, sosyal ve doğal çevreye ilişkin bazı bilgiler O’nda yer alan bilgilerdir.

Günümüzdeki bilim sınıflandırma sına göre, sosyal bilimlerin dışında kalan, fen ve sağlık bilimleri ile ilgili olduğunu var saydığımız Kurani bilgilerin, genelde gözlem ve tecrübeye dayalı bilgiler olduğunu, pek tabii olarak çağımızın bilim anlayışına uygun deney sonucu elde edilen bilgiler nevinden olmadığını, bununla birlikte, deney sonucu elde edilen bilgilerle de uyum içinde olduğu gözlemlenmektedir. Ancak içinde bilimsel bilgilerin ifade edildiği söylenen bazı ayetlerin, müfessirin yaşadığı çağdaki bilimsel anlayışı ile yorumlaması sonucu bazı anlama ve yorum hatalarının ortaya çıktığı, fakat bunların o ayetlerin içeriklerinden değil, yorumcunun bilimsel anlayışından kaynaklandığı gözlemlenmektedir.

Nitekim kainatın yaratılışı, rüzgarların yağmurun öncüsü oluşu, güneş ve ay ışıkları ve yörüngeleri, kainattaki denge, evrenin genişlemesi gibi kozmolojik, hava basıncı, eşyanın çift oluşu gibi fiziki, suyun hayat kaynağı oluşu, rüzgarın aşılayıcı rolü ve soya çekim gibi biyolojik, döllenme, ceninin merhaleleri, çocuğun cinsiyeti, ve kürtaj gibi jinekolojik, koruyucu hekimlik, hijyen ve beslenme gibi tıbbi bilgilerin, araç değer olarak Kuranda yer aldığı görülür. Mesela Gazi Ahmet Muhtar paşa, 1916 yılında yayınladığı “ Serairu’l Kuran” adlı eserinde, kozmoloji bilimi ile ilgili bulduğu yetmişe yakın ayetten söz eder. Aynı şekilde bir doktor olan Karl Opıtz, “ Kuranda Tababet” adlı eserinde Kuran Tıp ilişkisini, tıpla ilgili, hıfzısıhha (hijyen)ile ilgili ve sağlık yasaları ile ilgili olarak üç bölümde ele alır ve insanın gelişmesi, embriyo, zürriyet, gebelik, emzirme, ömür v.b. konulara temas eder.

Hiç şüphesiz Kuranda yer alan bu bilgiler; bilimsel formüller ve terimler kullanılarak anlatılmaz, Kuran dili ile sunulur. Onda var olan bilimsel formüller değil, hayatın bilgileridir. Hayatın her alanına ilişkin bize rehberlik edecek olan bu bilgiler, Kuran bütünlüğü içinde bir ya da belli ayet grupları içinde yer alır. İnsanın huzur ve mutluluğu için prensipler getiren ve bilgiler sunan bu ilahi mesajın; farklı zaman ve mekanlar içinde yaşayan insanların bütün ihtiyaçlarını madde madde sıralayıp muhtevası içine alması ve her maddeye ayrıntılı bir biçimde çözümler getirmesi hem nicelik hem de nitelik açısından mümkün olmadığından bu ilahi mesajın çok az kısmı hariç, önemli bir bölümü hatta çoğunluğu ayrıntılardan uzak, genel ilkeler halindedir. İlahi mesaja ait sadece bu özellik bile O’nun çağları kuşatıcı yönünü ortaya koyar

Kuran- bilim ilişkisi, büyük oranda insan-kainat ilişkisine odaklandırılmıştır. Bu ilişkide birey kainat karşısında halife ; kainat ise kendisinden yararlanmak üzere insanın hizmetine sunulmuş ve ona emanet edilmiş bir varlıktır. Bu ilişkide kısmi irade sahibi bir varlık olarak insan, halifelikle; genel anlamda kainat, özel alan olarak yeryüzü ise insana hizmet etmekle sorumlu kılınmıştır İnsan, evren karşında sorumlu bir varlık olarak, kainatın sırlarını ve düzeni ile ilgili kanunlarını keşfetmek, açıklamak ve hizmetinde kullanmakla yükümlüdür. Bu genel açıklamalardan ortaya çıkan sonuca göre her bireyin veya her beşerin, kendi bireysel bütünlüğü içinde ilişkide bulunduğu varlıklara karşı üç konumu ve bu üç konuma bağlı üç tanımı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Allaha karşında kul; ikincisi, hemcinsi karşında insan; üçüncüsü ise, varlık alemi karşında halife olarak tanımlanmasıdır. Kul, bireyin Allah karşısındaki konumunun; insan, bireyin sosyal bir varlık oluşunun yani birey toplum karşısındaki konumunun; halife ise doğal çevre yani evren karşısındaki konumunun adıdır. Buna göre her bireyin konumundan kaynaklanan sorumlulukları mevcuttur. Bu sorumluluklar, Allah karşı kulluk; bireye veya topluma karşı insanilik; doğal çevreye yani kâinata karşı ise halifeliktir, yani gözlem, deney ve akıl yürütme yoluyla evrenin sırlarını çözme sorumluluğudur. Çünkü insan bu sorumluluğu yerine getirebilecek yetenekte yaratılmıştır.Görüşmek Dileğiyle

QOSHE - KUR’AN VE BİLİM - Av. Kemal Çelebi
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

KUR’AN VE BİLİM

11 0
29.02.2024

Kur’an, insan hayatına yöneliktir ve onun hayatını ilgilendiren konuları içermektedir. Ancak bu kutsal kitabın pasajlarında, indirildiği dönemin kavramları kullanılarak insanlarla iletişim kurulmuştur. İndirildiği dönemde yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılayan ve o ihtiyaçlara çözüm öneren bu kutsal metinler, daha sonraki nesillerin de ihtiyaçlarını karşılama iddiasındadır. Bu sebeple indirildiği dönemdeki insanların göremedikleri şeyleri, daha sonra görebilecek insanlara aynı kalıp, aynı söylem ve aynı dil içinde anlatmak zorundadır. Bunun için Kur'ân pasajları, sadece zahirî anlamlarıyla kavramakla kalınmaz, aynı zamanda yorumlanmasını da gerekli kılar. Zira Kur'an indirildiği o çağda yeryüzünün güneşin etrafında dönüyor oluşunu açıkça söylemiş olsaydı bu içerik ilk muhatapları için inanılmaz bir şey olur ve inkârcılara Kuran'ı reddetmek için ekstra bir gerekçe verilmiş olurdu. Kur'ân, böyle bir söylemi tercih etmeyerek onlara ve daha sonra gelecek olanlara da ters gelmiyecek bir ifade biçimi ile konuyu zikretmiş hiç kimse, kendi dönemi için bu Kur'ân ifadelerinde ki içeriği reddetmemiştir. Tam aksine herkes kendi dönemine uygun gelebilecek bir anlamı bu pasajlardan rahatlıkla çıkartabilmiştir. Bunun anlamı, Kutsal Kur'ân metinlerinin, okuyanlar tarafından anlaşılması ve içeriklerinin açıklanmasının gerekli olduğudur. Zira pek çok soyut kavramın lugat anlamının yanında ikincil ve üçüncül anlamları mevcuttur. Müfessirin görevi de bu kavramları kendi yöntemine göre açıklamak yani farklı anlamlardan birini tercih ederek ilgili metnin anlamını ortaya koymaktır. Bunu bir analoji ile açıklamak gerekirse, Kur'ân'la müfesir ilişkisi, boya ile ressam ilişkisi gibidir. Boya olmadan resim yapılamadığı gibi, ressam da tamamen boyaya bağlı değildir. Bir başka deyişle boyanın resmi ifade ettiğini tam olarak söyleyemeyiz. Çünkü resim, boyaya bağlı olsa da boyadan farklı bir nesnedir. Kur'ân'ı müfessir açıklasa da, açıklanan şey (Yorum/Tefsir) Kur'ân değildir. Müfessir Kur'ân'a bağlıdır, lakin yorum Kur'ân'dan farklı bir şeydir.

Her hangi bir sistematik bakış açısına bağlı kalmaksızın, sadece konularını tespit etmek amacıyla Kuranı incelediğimizde dahi, O’nda şu konuların veya bilgilerin yer aldığını görülür: Kuran ve Kuran ile ilgili bilgiler, Allah ve Allahın sıfatları, yaradılış ve........

© Günışığı Gazetesi


Get it on Google Play