Günaydın Türkiye.
Günaydın sevgili okurlarım.
Geçen gün Ankara’da, arkadaşlarımın da desteğiyle mini bir anket yaptım.
Tek sorulu çok seçenekli bir anket.
Soru şu: Kimler Türkiye’yi düşünüyor?
Seçenekler ise şunlar;
A. İktidar
B. İktidarın diğer ortakları
C. Ana muhalefet
D. Hiçbiri
Soruları yüz kişiye sorduk ve sadece olumlu yanıtlar ve “hiçbiri” seçeneğini dikkate aldık. Aldığımız cevaplar aşağıdaki gibi oluştu:
Aldığımız cevaplar:
A. 91 kişi HİÇ BİRİ düşünmüyor,
B. 4 kişi HÜKÜMET düşünüyor,
C. 3 kişi CHP düşünüyor
D. 2 kişi BİLGİM YOK dedi.
Bizim anketimizden çıkan sonuç tam anlamıyla “kronik umutsuzluk”… 100 kişiden 91’i tam anlamıyla teslim bayrağını çekmiş. Bir yandan hak vermemek elde değil ama diğer yandan Nazım Hikmet şiirinde olduğu gibi başkasını suçlamanın da bir anlamı yok.
Ne diyordu Nazım:
“Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin hemen.
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
Hani şu derya içre olup
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulümsenin sayende”
Evet bu ülkede zulüm var, yoksulluk var, haksızlık var, adaletsizlik var...
Bir yandan çocuğunun beslenmesine ne koyacağı düşünen milyonlar, diğer yandan cumhurbaşkanı için yapılan Ahlat’taki saray için alınan 1 milyon 200 bin dolarlık tekne.
Bu ülke vicdanını, ahlakını kaybetti. Ancak neyi kaybettiysek, hep beraber kaybettik. Bu ülkenin vicdanı, ahlakı çürürken biz de sessiz milyonlar olarak bu çürümeden payımıza düşeni aldık. Öyle bir dönemdeyiz ki en namuslu, en ahlaklı olanımız en fazla kirlenmiş oluyor. Neden mi, bütün bu çürümenin ortasında ahlaklı, erdemli insanlar olarak boynumuzu büküp kendi köşemize çekilmemiz ahlaksızlıkların en büyüğüdür aslında.
Bakın Özdemir Asaf, beni söylemeye çalıştığımı iki dizeyle ne güzel ifade etmiş:
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.”
Bütün bu kötülüğün........