Bu sözcüğü/duyguyu içeren bazı tanımlamalar da mesela nefret duymak (birinden ya da bir şeyden hiç hoşlanmamak, tiksinmek, iğrenmek), nefret etmek (bir kimseye ya da bir şeye karşı nefretle dolu olmak), nefret uyandırmak (nefretle karşılanmak, nefrete yol açmak) gibi ve daha çoğu olarak sıralanıyor.
Sözcüğün kökeni Arapça.
Duygu tanımı olarak zaman zaman öfke ile karıştırdığımız oluyor ama öfke kadar “masum” bir duygu veya davranış değil nefret.
Öfke bir nevi geçici olarak hoşlanmama, sevmeme gibi tanımlanmış olsa da nefret, bunu da kapsayıp, bunun çok daha ötesinde aynı zamanda hor görme gibi bir üstencilik de içeren çok daha yoğun bir duygu ve davranış biçimi. Bir duygu olarak nefret kısa süreli veya uzun süreli de olabiliyor.
Felsefeciler de geçmişten günümüze bu konuyla ilgili olarak değerlendirmelerde bulunmuş.
Aristoteles; nefreti öfke ve hiddetten farklı olarak görmüş, bir nesneyi yok etme arzusu olarak tanımlamış ve zamanla tedavi edilemeyeceğini belirtmiş.
İspanyol filozof José Ortega y Gasset nefretin doğasını şu şekilde tanımlamış:
“Nefret etmek fiilen öldürmek, kasten yok etmek, yaşama hakkını elinden almaktır. Birinden nefret etmek, onun varlığından rahatsızlık duymak, onun kökten yok olmasını istemektir. Nefret öldürücü ve aşındırıcı bir meyve suyu salgılar...Nefret bir iptal ve sanal suikasttir - bir anda gerçekleşen bir suikast değil; nefret etmek acımasızca suikast yapmak, nefret edilen varlığı varoluştan silmektir”
Yazı giderek korkunç bir hal alıyor, farkındayım ama bu toplumsal cinnet halini ele almaya devam edeceğim.
........