Geçmişten bugüne kadınların mücadele tarihi

Tarihin ilk dönemlerinden itibaren kadınlar, üretim, aile düzeni ve toplumsal ahlakın muhafızları olarak görülmüştür. Avcı-toplayıcı toplumlarda kadının yeri, yaşamın devamını sağlama noktasında erkeklerle eşit bir öneme sahipti. Fakat tarım devrimi ile birlikte iş bölümü ve mülkiyet kavramlarının yerleşmesi, kadının toplum içindeki konumunu dönüştürdü. Kadın, yavaş yavaş kamusal alanın dışına itilerek ev içi rollerle sınırlandırıldı. Oysa ki kadınların sadece doğurganlık ve ev içi hizmetle tanımlanması, onların tarih boyunca üstlendikleri üretici, yönetici ve savaşçı kimliklerini gölgede bırakmıştır.

Antik Yunan’dan Orta Çağ’a kadar, kadınların toplumsal rolleri oldukça katı kalıplarla belirlenmiştir. ‘Ev kadını’ ve ‘anne’ olmak, kadın kimliğinin adeta birer zorunluluğu haline getirilmiştir. Bu süreçte, kadınların eğitime erişimi engellenmiş, çalışma hakları ellerinden alınmış ve mülk edinme hakları kısıtlanmıştır. Yunan düşünürleri bile, kadınları doğaları gereği erkeğe bağımlı ve onlardan daha düşük seviyede varlıklar olarak görmüştür. Antik çağlarda kadınlar, yurttaş sayılmamış ve kamusal alanlara katılımları büyük ölçüde sınırlandırılmıştır.

Orta Çağ'da, kadının toplumsal konumu büyük oranda kilise tarafından belirlenmiştir. Kadın, günahın simgesi olarak lanse edilirken, aynı........

© Güneydoğu Ekspres