1932- 2024. Aradan 92 yıl geçmiş. Büyük Atatürk’ün katılımıyla 1932 yılında düzenlenen Birinci Türk Dil Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül’ü her yıl “Dil Bayramı” olarak kutlanır. (dı mı demeliydim!)
O yıllarda yayımlanan bildiride; “Kadın-erkek her Türk yurttaş Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin üyesidir. Kendini kurultaya çağırılmış saymalıdır” denilmişti. Önce Dil Devrimi yapıldı, Latin Harfleri kabul edildi, takvim ve saat uygulaması uygar dünya ile birleştirildi, hayata geçirilen devrimler kurumlaştırıldı. Sonra ne mi oldu? Dil Bayramı’nın 92. yılında dilimizde yaşanan sorunları, boşlukları, vurdumduymazlıkları sütuna yatırmaya çalışırsak olanları görürüz.
Öncelikle konunun nereden nereye geldiğini ve nerelere gidebileceğini yansıtabilmek için; Biraz gerilere gidip, bazı satırbaşları açıp, önemli birkaç olayın altını çizerek Cumhuriyetin en köklü ve en etkili atılımlarından birinin HARF ve DİL devrimi olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir…
Büyük Atatürk daha 1920’li yıllarda dilin sadeleşmesini, ulusal bir sözlük hazırlanmasını düşünmüş ve “savaş silahla olduğu kadar kalemle de kazanılır” demişti. Yurt genelinde okuma yazma bilenlerin % 4 olduğu o günlerde temel politikasını eğitimsizliğe çare aramak üzerine oturtmuş ve ulusun kurtuluşunu biraz da buna bağlamıştı.
Bunun için öncelikle Latin alfabesini getirmek, köylü yurttaşa okuma yazma, dört işlem, tarih coğrafya alanında ana bilgiler vermek, halk odalarını, millet mekteplerini kurmak, halka gece gündüz okuma yazma kursları açmakla işe başlamış böylece; ulusçu, halkçı, devrimci, laik cumhuriyet yurttaşları yetiştirmeyi amaçlamıştı. Bu konunun ulus olmamızda, yurttaş olmamızda, çağdaş olmamızdaki yerini ve önemini asla yadsıyamayız…
Dünya Pedagoji ansiklopedilerine “Türk buluşu kurumlar” diye geçen, bilim adamlarına tez konusu olan, UNESCO tarafından “çağdaş kalkınma modeli” olarak kabul edilen Köy Enstitülerinden yetişerek ulusunun kalkınma kervanında yer alan Cumhuriyet Öğretmenleriyle kazanılan başarılar dağa taşa yazılmış. Cebine tebeşiri, sırtına kara tahtayı alıp kahve kahve dolaşarak halka okuma yazma öğreten Atatürk’ün öğretmenleriyle bir eğitim destanına imza atılmıştı…
9 Ağustos 1928’de Sarayburnu’nda yurttaşlara seslenen Büyük Önder; “Vatandaşlar! Yeni Türk alfabesini çabuk öğreniniz. Bütün ulusa, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. Ve bunu bir yurtseverlik ve ulusçuluk bilinci sayınız” derken genç cumhuriyeti diline sahip çıkmaya çağırmıştı.
Kısa bir bilgi notu: Büyük Atatürk 5/ EYLÜL 1938 de durumu ağırlaşınca vasiyetini hazırlamış, vasiyetin 6. maddesinde İş Bankası’ndaki hissesinin gelirinden her yıl Türk Dil ve Tarih kurumlarına eşit oranda pay verilmesini istemiştir…
Kısaca: Bakanlarının kitap........