Atatürk ve Cumhuriyet Niçin Vazgeçilmezimizdir…

Kasım’ın onunda sabahın hüznü, saatin yelkovanı içimize işler ya! Saat 09.05 olduğunda sokaklarda, meydanlarda, balkonlarda, kalplerde sessizlik akar, gözler buğulanır, zaman durur ya! Arabalar yolun ortasında durup sürücüler iner ya! Fabrikalarda makineler susar, okullarda öğrenciler sessizleşir, tüm ülke bir an için nefesini tutar ya! Ve tüm bunların temelinde ve bu ulusça baş eğişte yatan neden sevgi, minnet, saygı ve özlemdir ya…

Bizim öğrencilik yıllarımızda 10-16 Kasım Atatürk Haftası olarak adlandırılırdı. O hafta dolu dolu O’nu anarak, anlatarak, anlamaya çalışarak, paylaşarak geçerdi ve içimizdeki özlemine bu etkinlikler asla yetmezdi…

MEB bir süredir okullara ara tatil vererek anılmasına engel olmaya, siyasi makamlarda oturan otoriteler, yani yetkili zevatta grip olup yataklara düşerek veya başka gün kalmamış gibi seyahatlere çıkarak kendilerince engellemeye başladılar ya! Hal böyle iken biz de durumdan vazife çıkararak, iş yine başa düştü deyip, baş göz üstüne der yazarız…

İşte tüm bu nedenlerden ötürü bugün yine konumuz değişmez ikili Atatürk ve Cumhuriyet'tir. Bugün ülke ve dünya gerçeklerini askıya alıp, dönemin karamsar ortamından ve geren ikliminden uzaklaşıp, ekonomik sorunları erteleyerek; Cumhuriyet değerlerine sığınalım, böylece hem biraz nefes alalım, hem de psikolojik, yapısal, kültürel bileşenlerin altını çizelim ki üstü daha fazla çizilmesin…

Güncel sorunlarla meşgul kalemim, problemleri önceleyen dilim, eğitimci yanım, yazarlık deneyimim bana bazı konuları daha sık yaz dedirtiyor. İşin aslı ve esası şu ki; Büyük Atatürk’ün Kocatepe’den Afyon ovasına bakarken defterine düştüğü notta yazılı olan; “Cumhuriyet dört esas üzerinde yükselecektir; Mektep, iktisat, sanat, imar!” sözü her cümlesinde olduğu gibi tam isabetle söylenmiş ve uygulanmıştır. Eğer yargılayarak ve önyargılarla hareket ederek Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, Halk Odalarının, Millet Mekteplerinin kapısına kilit vurulmasaydı eğitimde bambaşka bir seviyede olur, dosta düşmana nam salardık…

Avrupa’nın bizi kıskandığını söyleyenler ve buna inananlar acaba iş arayıp bulamayan, iş aramaktan bıkan gençlerimizin sayısına bakınca Avrupa bizi kıskanıyor mu, yoksa şaşkınlıkla mı bakıyor sorusuna ne diyecekler? Benim bu soruya ekleyecek ve söyleyecek sözüm yok.

Şimdi Başöğretmenin önce öğrenip sonra da öğrettiği ve manevi miras olarak bize bıraktığı özel ve özgün başlıkları açalım. O zorlu süreçte neler ortaya çıktı, neden çıktı sorularına yanıt ararken dönemin portresini çizmeye çalışalım, çünkü politik pratiğe dalarak bazı şeylerin kıymetini bilmeyenlerin, arka planını görmeyenlerin sayısı arttıkça vefa ve tarihi gerçekler adına insan buruluyor ve kırılıyor. İmtihanın, sınavın, sınanmanın da bir sınırı, bir hududu yok mu diyerek…

Öneri notu: Kuşkusu olanlar Nutuk okusun, oradaki sözlerine baksın, bilinç nasıl inşa edilir, sorusunun en sade, en kusursuz, en yalın ve gerçek yanıtını orada bulacaklardır.

Öncelikle ve özellikle Cumhuriyet nedir........

© Gerçek Gündem