Sosyal bir hukuk devletinde gıda politikaları inşa edilirken öncelik yurttaşın gıda hakkıdır. Yurttaşın gıda hakkını savunabilmek için temelde gıda politikalarının gıda hukuku üzerinde yükselmesi gerekir. Tüm bu mekanizmaların çalışabilmesi için de devlerin gıda-tarımdan sorumlu bakanlık yapısı gıda güvencesini sağlamalıdır. Türkiye’nin gıda politikalarındaki sorunlar yumağı da tam bu noktada başlıyor.
Gıda güvencesinin sağlanabilmesi için beş ilkenin tamamlanması gerekir. Sağlanabilirlik, erişilebilirlik, kabul edilebilirlik, yeterlilik ve bireysel/kurumsal etmenler. Her yurttaşa sağlıklı, güvenli ve besleyici gıda sağlama. Sağlanan bu gıdalara her yurttaşın eşit ve adil bir şekilde fiziksel ve ekonomik olarak erişebilmesi. Erişilebilen gıdaların insan onuruna yakışır bir biçimde olması. Tüm bunların sürdürülebilir olması. Son olarak da tüm bunlardan sorumlu bir kamu kurumunun bulunması. Bunlardan birisi ortadan kalktığında yurttaşın gıda hakkı da ihlal edilmiş oluyor.
Gıda güvencesi konusunda iki önemli doktrin bulunuyor. Bunlardan ilki 1700’lü yılların sonunda yaşayan ekonomi profesörü Thomas Malthus’a ait. Malthus ve ortaya attığı Malthusçuluk doktrinine göre dünya nüfusu 2,4,6,8.. şeklinde geometrik dizi olarak artar fakat besin maddeleriyse 1,2,3,4.. şeklinde aritmetik dizi olarak artar. Nüfus planlaması ve doğum kontrolü uygulanmadığı takdirde dünya gıda krizleriyle karşı karşıya kalır.
İkincisi 1900’lü yıllarda yaşayan biyolog Norman Borlaug’a ait. Borlaug ve yeşil devrim doktrinine göre dünya nüfusunun beslenebilmesi için küresel gıda üretiminin iki katına çıkarılması ve GDO, suni gübre, tarım ilaçları melez tohumlarla bunun mümkün olabileceğini iddia eder. Kendisi ürettiği melez tohumlardan Sonora Buğdayı’nı 1960’lı yıllarda........