Yerel seçim sonuçlarının açıklandığı gecenin akşamında CHP lideri Özgür Özel “seçmen siyasette yeni bir iklim yaratılmasını istedi” şeklinde konuşmuştu.Özgür Özel’in bu konuşmasındaki vurguyu farklı zamanlarda da yinelemesi, “iktidar adayı CHP” olarak yorumlanmıştı. Ancak pek az kişi bu çağrıların “yeni anayasa” çalışmaları ile ilgili bir çağrı olduğuna dikkat etmişti.
Aslında “yeni anayasa” gündeme genel seçimlerin hemen ardından gelmişti. Seçim sonuçlarından rahatsız olan AKP’nin gücünü son kez koruduğu, kazanım olarak gördüğü “devlet” örgütlenmesini koruyacak bir anayasal kılıf istediği uzun süredir biliniyor. Bu noktada iktidarın Kürt hareketi ile görüşmeler düzenleyeceği üzerine kafa yorulmuş, ancak 21 yıllık pratiğin ardından CHP ile “zemin bulma” arayışına girileceği üzerine düşünülmemişti.
Yerel seçimlerin ardından bir “denge” unsuru ortaya çıkınca, çalışmalar da hızlandı. Rejimin dökülmekte olan sıvası ve çatısı yeniden inşa edilmek zorunda olduğu için “seçim sonuçları” yeni bir hamlenin parçası olarak görüldü.
Nitekim bu çağrılara yanıt kısa sürede geldi ve iktidar CHP ile görüşme kararı aldı. Kararın açıklaması ve görüşmenin hemen 1 Mayıs’ın ardına bırakılmış olması tesadüfi değil. Ancak ne olduysa tam da bu zaman aralığında gerçekleşti. 1 Mayıs’ı içine sindiremeyen iktidar, DİSK’in AYM kararlarına atıfla aldığı Taksim kararına, her zamanki “kırmızı çizgi” yaklaşımıyla set çekti. Taksim adının verdiği anlamın aksine keskin bir sınırla “yasaklandı”.
1 Mayıs öncesinde iktidarın düşük perdeden ancak kararlı bir şekilde yürüttüğü “yasakçı” tutumu, 1 Mayıs alanına da yansıdı. Sendikaların “herkesten” ve “kendi üyelerinden” dahi gizlediği Taksim yürüyüşü güzergahı son dakikada “Saraçhane” olarak açıklanırken, 1 Mayıs’a damgasını AKP’nin yasakları vurdu. Taksim meydanını emekçilere kapatan iktidar, Saraçhane’deki tarihi su kemerinin altına dizdiği polisleriyle “yasaklamak bizim işimiz” demiş oldu.
Nitekim 1 Mayıs’ta ortaya çıkan görüntü, aslında bu düzenin ruhuna işlemiş yapısından ibarettir. 1 Mayıs alerjisi sadece bugünün iktidarına özgü bir olgu değil. Türkiye’de sermaye düzeni, 100 yıldır bu geleneği ısrarlı bir şekilde sürdürüyor. Ancak yasaklamanın işe yaramadığı ve meşruluğunun kalmadığı noktada 1 Mayıs’ı kabullenmek zorunda kalan siyasi iktidar, onu bu seferde “Taksim........