25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla dünyada tüm kadınlar sokaklara çıkarak erkek-devlet şiddetine karşı isyanını haykırdı.
Fiziki şiddetten ekonomik, psikolojik şiddete kadar türlü şiddet biçimlerine maruz kalan kadınların “Artık ölmek istemiyoruz” demesi kadar haklı bir talep yoktur.
Ancak, Türkiye’de kadınların bu talebine şiddetle karşılık verildi.
Taksim’deki saldırı ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyona dair savaş karşıtlığının protesto edilmemesi gerekçe gösterilerek eylemler yasaklandı.
Buna rağmen gece yürüyüşlerinde kadınlar sokaklara çıkmaktan vazgeçmedi.
Türkiye’de 25 Kasım günü ne mi oldu? Kısaca özetleyelim.
Gündüz başlayan eylemler, birçok yerde sağanak yağış ve soğuk havaya rağmen gece yürüyüşleriyle devam etti.
Van, Batman, Siirt, Urfa, Mardin, Osmaniye’de engellemeler olsa da kadınlar seslerini duyurmak için alternatif yerlerde açıklama yapmaktan geri adım atmadı. Van’da polis barikatları önünde duran kadınlara şiddet uygulandı.
İstanbul’da Taksim’e çıkmak isteyen 100’ü aşkın kadın gözaltına alındı. Ankara’da Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasına karşı pankart taşıyan Tıp Öğrenci Kolu’ndan (TÖK) 4 kadın pankartları ile tehdit edildi. Pankartları polis tarafından yırtıldı.
Her yıl kısmi yasaklar uygulansa da bu yıla özel engellenmesinin gerekçelerine gelelim. İlk olarak; İran’da Jina Amini’nin öldürülmesiyle başlayan ve ülkenin geneline yayılan eylemlerin evrenselleşerek dünya kadınlarına ilham olmasını söyleyebiliriz. Molla rejimine karşı ölüm, gözaltına alınma, tutuklanma hatta idam edilmeyi göze alarak sokaklarda sesini duyuran kadınların mücadelesi Amerika’dan Afganistan’a, İngiltere’den Avrupa’ya, Ortadoğu’ya kadar, belki de hayatında bir kez bile eylem için sokağa çıkmayan kadınların yaşamına dokundu. Başörtüsünü çıkarıp ateşe atan kadınların cesareti dünya kadınlarına bulaştı. Dolayısıyla, İran’daki saldırılara ve ölümlere dair tepki göstermeyen Türkiye’deki hükümetin kendi ülkesinde yaşayan kadınların mücadelesini engellemesi normal değil mi?
Kadına yönelik şiddetle ilgili spotlar hazırlayan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı sosyal medya hesaplarında yayınladığı bir videoyla sanki devlet kadını koruyormuş gibi bir algı yaratarak mağdur kadınları konuşturmuş. Peki, devlet şiddete uğrayan kadını koruyorsa uzaklaştırma kararı olmasına rağmen, savcılığa defalarca başvuru olmasına rağmen neden kadınlar erkekler tarafından katledildi.
“Benim kızımı devlet korumadı” diyen bir annenin çığlığına sessiz kalıp “İstanbul Sözleşmesi aileyi dağıtıyor” deyip zaten tam anlamıyla uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek yeni bir aile tanımlaması getirerek mi kadınları koruyacaksınız! Ya da şiddete karşı eylem yapmak isteyen kadınlara şiddet uygulayarak mı kadını koruyacaksınız! Diyelim ki sokağa çıkan kadınların derdi erkek şiddetiyle mücadele değildir, o kadınların talebine polis kalkanlarıyla saldırarak mı çözüm bulacaksınız?
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde iktidara hatırlatalım; 25 Kasım’ın anlamı kadına yönelik şiddet, salt erkek şiddeti değildir. Evet dediğiniz gibi “Kadına yönelik şiddet bir insanlık suçudur” ama bu suç sadece fail erkeğin değil, aynı zamanda bu suça ortak olanların da sorunudur. Bu suça karşı ses çıkaranları gözaltına alıp darp edenlerin, tutuklama tehditleri savuranların da sorunudur.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 25 Kasım ile ilgili hazırladığı videolardan biri de 6284 Sayılı Yasa’nın kendi seçmeninde yaratılan “yanlış algıları” düzeltmeye ilişkin bir spot. Spotta sunucu, şunu söylüyor:
6284 Sayılı Kanun ile evlerinden uzaklaştırılan milyonlarca erkek olabilmesi için milyonlarca erkeğin eşine şiddet uygulaması gerekiyor. Bu ifade ancak Türk erkeğinin itibarının zedelenmesine neden olmaktadır.
Burada önemli vurgu “Türk erkeğinin itibarının zedelenmesi” sözü. Doğrudur, erkeğin itibarını zedeleyen tam da iktidarın cinsiyetçi politikaları değil de nedir? Bell Hooks “Duygu Yoldaşlığı” kitabında der ki, “Erkekler, erkeklerin değişmesini istemeyen bir toplumda acı çekerler.” Erkeklerin değişmesini istemeyen bir iktidar değil mi ki itibarı zedeleyen. Erkeklere militarizmi aşılayarak, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirerek, kadını erkeğe muhtaç eden yasa ve düzenlemelerle itibarını zedeleyenler siz değil misiniz? Peki şiddetle karşılık verdiğiniz kadınlar ne diyor? “Her gün palazladığınız erkeklik aile içinde kadınları katlediyor.”
Lafı uzatmadan. Kadına yönelik her türlü şiddet suçtur. Bu şiddet devlet şiddeti olsa dahi suçtur.
1988 yılında Diyarbakır’da doğdu. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Üniversite son sınıfta gazeteci olmaya karar verdi. Çeşitli medya yayın organlarında çalıştı. KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda muhabir ve haber şefi olarak çalıştı. Mezopotamya Ajansı’nda kadın alanında editörlük yaptı. Kadınların yaşam hakkı ihlali ve mücadelesine ilişkin yazılarına devam ediyor.
25 Kasım’da şiddet suç dediler, suçu yine kendileri işlediler
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla dünyada tüm kadınlar sokaklara çıkarak erkek-devlet şiddetine karşı isyanını haykırdı.
Fiziki şiddetten ekonomik, psikolojik şiddete kadar türlü şiddet biçimlerine maruz kalan kadınların “Artık ölmek istemiyoruz” demesi kadar haklı bir talep yoktur.
Ancak, Türkiye’de kadınların bu talebine şiddetle karşılık verildi.
Taksim’deki saldırı ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyona dair savaş karşıtlığının protesto edilmemesi gerekçe gösterilerek eylemler yasaklandı.
Buna rağmen gece yürüyüşlerinde kadınlar sokaklara çıkmaktan vazgeçmedi.
Türkiye’de 25 Kasım günü ne mi oldu? Kısaca özetleyelim.
Gündüz başlayan eylemler, birçok yerde sağanak yağış ve soğuk havaya rağmen gece yürüyüşleriyle devam etti.
Van, Batman, Siirt, Urfa, Mardin, Osmaniye’de engellemeler olsa da kadınlar seslerini duyurmak için alternatif yerlerde açıklama yapmaktan geri adım atmadı. Van’da polis barikatları önünde duran kadınlara şiddet uygulandı.
İstanbul’da Taksim’e çıkmak isteyen 100’ü aşkın kadın gözaltına alındı. Ankara’da Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasına karşı pankart taşıyan Tıp Öğrenci Kolu’ndan (TÖK) 4 kadın pankartları ile tehdit edildi. Pankartları polis tarafından yırtıldı.
Her yıl kısmi yasaklar uygulansa da bu yıla özel engellenmesinin gerekçelerine gelelim. İlk olarak; İran’da Jina Amini’nin öldürülmesiyle başlayan ve ülkenin geneline yayılan eylemlerin evrenselleşerek dünya kadınlarına ilham olmasını söyleyebiliriz. Molla rejimine karşı ölüm, gözaltına alınma, tutuklanma hatta idam edilmeyi göze alarak sokaklarda sesini duyuran kadınların........
© Gazete Karınca
visit website