15 yıl aradan sonra yazmaya başladığım ilk günde Taksim’de bir bomba patladı ve günlük yaşamın koşturmacasındaki insanlar hayatlarını yitirdiler. Onlarca da yaralı var. Tam da seçim öncesinde birileri birilerinin ekmeğine yağ sürüp sivil ölümlere yol açtı. Biliyorum ki bu konuda herkesin söyleyeceği pek çok şey var ama ben yine pozitif ayrımcılığı kadından yana kullanarak bu köşede, sadece kadınlarla ilgili düşüncelerimi paylaşacağım.
Neden mi? Çünkü ulaşılabilen rakamlara göre her yıl 66 bin kadın öldürülüyor. Kuzey Amerika merkezli Wilson Centre’ın araştırmalarına göre her gün en az 137 kadın aile bireyleri ya da ilişkide olduğu erkek tarafından öldürülüyor. Yaşadığımız coğrafyaya göre gerekçeler farklı olsa da (giydiği eteğin boyu, eşarbının olup olmaması, götürdüğü başlığın az bulunması ya da boşandıktan sonra başka bir erkeğe ilgi duyması vb) sonuçta sırf kadın olduğu için konulan kurallara aykırı davrandığı için öldürülüyor / öldürülüyoruz.
Yine diyeceksiniz ki erkekler de yaşamlarını yitiriyor. Hem de sayıları daha fazla. Ama şunu gözden kaçırmayalım lütfen. Erkekler sırf erkek oldukları için öldürülmüyorlar (Nefret cinayetlerini bu söylemin dışında bırakarak söylüyorum). Öldürülen erkeklerin büyük çoğunluğu patriarkal sistemin çatışma ve savaşlarının ya da organize suç ve suç örgütlerinin kurbanı. Oysa kadın ölümlerinin çoğu sırf kadın oldukları için gerçekleşen cinayetlerden. Ve bunun uluslararası literatürdeki adı da Femicide. Femicide kavramı ilk olarak 1801 yılında, John Corry’nin yazdığı Ondokuzuncu Yüzyılın Başlangıcında Londra’ya Eleştirel Bir Bakış (A Satirical View of London at the Commencement of the Nineteenth Century) kitabında kullanılır. Femicide, Kadın Kırımı ya da Kadın Cinayetleri deyimi kamusal alanda ilk olarak 1976’da, Brüksel’de toplanılan ‘Kadınlara Karşı İşlenen Suçlar için Uluslararası Mahkeme’de kullanıldı. Kadınlar için tarihi önemdeki bu toplantıya katılan Profesör Diana Russell, kavramı uluslararası arenada kullanıp yaygınlaşmasına yol açarken, pek çok araştırma ve kitaplarında da (1992, Kadın Kırımı: Kadın Cinayetlerinin Politikası ve 2001, Uluslararası Perspektiften Kadın Kırımı) kavramı derinlemesine inceleyip feminist hareketin literatürüne kazandırdı. Ama kavram asıl olarak Latin Amerikalı kadınların kullanımıyla 3. dünya kadın hareketlerinin literatürüne de girdi.
Latin Amerika’da 1980’ler ve 90’lar da artan kadın cinayetleri, Latin Amerikalı kadın hareketlerinin Femicide / Kadın Kırımı / Kadın Cinayetleri kavramı üzerinden kadına yönelik şiddet ve öldürme eylemlerini çözümlemelerini beraberinde getirdi. Devlet ve kurumlarını bu konuda sorgulayıp cinayetleri durdurma ve devletlere bu konudaki sorumluluklarını hatırlatmaya çalışan Latin Amerikalı kadınlar, hukuksal ve yasal literatüre ‘femicide’ kavramının geçmesine yol açarak büyük bir adım atmışlardır. Problemin adını koymak önemli çünkü cinayetler önlenemese de en azından yok sayılmamış da oluyor. Bu konudaki öncülük Şili’nin. 19 Aralık’ı ‘Kadın Kırımına Karşı Ulusal Gün’ ilan ederek ulusal bilinçlenme ve dönüşümde önemli bir adım atmış oluyor. Kadın cinayetlerinin önlenmesinde bilinçlenme kadar yargıya da büyük rol düşüyor. Panama, Honduras ve Meksika, kadın kırımından yargılanıp suçlu bulunanlara 25 ila 60 yıl arasında değişen cezalandırma hükümlerini uyguluyorlar. Buraya kadarki büyük başarı, kadın hareketlerinin örgütlü mücadelesi ve ısrarla kendi devletlerine baskı uygulamaları. Ama şu da var ki, yargıya ulaşan ve kadın kırımı / femicide olarak adlandırılan cinayetlerin gerçekte gerçekleşen cinayetlere oranla sayısal azlığı. İkincisi de yargının ve savunmanın hiç de ucuz olmayıp zaten ekonomik olarak zorlanan kadınların yargıya ulaşırken ki zorlukları. Yani kitapta yazanla gerçek hayat arasında ki tezatlık yine kadınları vuruyor.
Feminist aktivist ve eğitimci. Yüksek Lisansını 2019’da Essex Üniversitesi Mülteci Çalışmaları alanında tamamladı. 2016’dan beri Asyalı Kadınlar Dayanışma Merkezi’nde şiddete uğrayan mülteci kadınlarla çalışıyor. Merkez bünyesinde eğitmenlik yaparken pek çok farklı kadın derneklerinde de gönüllü olarak çalışmaya devam ediyor.
Femicide / Kadın kırımı ya da cinayetleri
15 yıl aradan sonra yazmaya başladığım ilk günde Taksim’de bir bomba patladı ve günlük yaşamın koşturmacasındaki insanlar hayatlarını yitirdiler. Onlarca da yaralı var. Tam da seçim öncesinde birileri birilerinin ekmeğine yağ sürüp sivil ölümlere yol açtı. Biliyorum ki bu konuda herkesin söyleyeceği pek çok şey var ama ben yine pozitif ayrımcılığı kadından yana kullanarak bu köşede, sadece kadınlarla ilgili düşüncelerimi paylaşacağım.
Neden mi? Çünkü ulaşılabilen rakamlara göre her yıl 66 bin kadın öldürülüyor. Kuzey Amerika merkezli Wilson Centre’ın araştırmalarına göre her gün en az 137 kadın aile bireyleri ya da ilişkide olduğu erkek tarafından öldürülüyor. Yaşadığımız coğrafyaya göre gerekçeler farklı olsa da (giydiği eteğin boyu, eşarbının olup olmaması, götürdüğü başlığın az bulunması ya da boşandıktan sonra başka bir erkeğe ilgi duyması vb) sonuçta sırf kadın olduğu için konulan kurallara aykırı davrandığı için öldürülüyor / öldürülüyoruz.
Yine diyeceksiniz ki erkekler de yaşamlarını yitiriyor. Hem de sayıları daha fazla. Ama şunu gözden kaçırmayalım lütfen. Erkekler sırf erkek oldukları için öldürülmüyorlar (Nefret cinayetlerini bu söylemin dışında bırakarak söylüyorum). Öldürülen erkeklerin büyük çoğunluğu patriarkal sistemin çatışma ve savaşlarının ya da organize suç ve suç örgütlerinin kurbanı. Oysa kadın ölümlerinin çoğu........
© Gazete Karınca
visit website