Öncelikle bazı kavramların kullanılıp çocuklara yönelik şiddetin bir şekilde meşrulaştırılmasına karşı itirazım var. Her şeyden önce ‘Çocuk Gelin’ diye bir söylem olamaz. Çünkü çocuktan gelin olmaz. Adı üstünde çocuk. Bana göre çocuk gelin söylemi, cinsellik eyleminin legal olarak yapıldığı aile kurumun çatısı altında çocuğun her türlü cinsel saldırıyı yaşamasının masumlaştırılıp legalleştirilmesinin adıdır.

Hepimizin ortak vicdanı çoğu zaman bir çocuk yetişkin biri tarafından kaçırılıp cinsel taciz ve tecavüzle karşılaştığında ayağa kalkıyor. Ama aynı vicdan yanı başımızdaki legal yaşa ermemiş 15-18 yaş aralığındaki bir çocuğun evlendirilmesine, yani devletlerin kanunlarınca legalleştirilmiş ve de ailelerin vicdanlarınca aklanmış cinsel taciz ve tecavüze karşı suskun kalıyorsa, o zaman bizlerin de akıl ve vicdanlarını sorgulamanın zamanıdır. Buradaki 15-18 yaş aralığı Türkiye’deki yasallaştırılmış çocuk evlilikleri (!) için ailelerin rızalarınca yasallaştırılmış evlilik yaşını temsil ediyor. Yoksa hepimiz biliyoruz ki bu 15-18 yaş aralığı, 13-14’e, hatta kimi vakalarda H.K.G. olayında olduğu gibi 6 yaş sınırına bile inmekte. İşte burada da bazı ailelerin ve de bütün tecavüzcü erkeklerin imdadına o meşhur ‘RIZA’ kavramı yetişmekte. Kurallar silsilesiyle aldığımız her nefesin ve attığımız her adımın belirlendiği o kutsallaştırılmış erkek aklın devletlerinin en büyük yardımcısı ‘RIZA’. Çünkü bireyleri ilgilendiren vakalarda bir faaliyetin suç olup olmadığı yine mağdur olduğu varsayılan kişinin ‘RIZA’sının olup olmadığına bakılıyor. Özellikle de cinsellikle ilgili suçlarda. Örneğin Türkiye’deki medeni kanuna (Madde 124) göre bireylerin yasal evlenme yaşı 18. Ancak 17 yaşındaki çocuk birey vasi izni ile (Madde 126) ya da vasi izni olmadan (Madde 128) evlenebiliyorken, medeni kanunun 124’üncü maddesi ayrıca 16 yaşındaki çocuk bireyin istisnai nedenlerle evlenebileceğini de açıklamakta. Dolayısıyla evlilik adı altında çocuklara yönelik işlenen cinsel suçlarla ilgili aileleri eleştirmeden önce devletin kendi üzerine düşeni yapması gerekir. Her ne gerekçeyle olursa olsun, yine ‘RIZA’ kavramının arkasına da sığınılmadan, yasal evlilik yaşı 18 yaş ve üstü olmalı ve alt yaş kesinlikle kabul edilmemelidir. Günümüz şartlarında 18 yaş bile erken sayılabilecekken en azından reşitlik ve evlilik aynı kategoride ele alınabilir.

Dünyanın her yerindeki kadın aktivistleri ve örgütleri bu ‘RIZA’ kavramının ne kadar dandik, kadını ve çocuğu yok sayan bir şey olduğunu biliyor. Çünkü ailenin rızası adı altında yapılan bu tür evlilikler aslında yine ailelerin rızalarınca çocuğa yönelik cinsel şiddet ve tecavüzdür. Yani aile olmak o aile çatısı altında yaşayan insanları pür u pak etmiyor. Biliyoruz ki ailenin kapalı kapıları ardında her gün kadınlara ve çocuklara yönelik adını bile anmaktan sakındığımız nice suçlar işleniyor. O zaman neden bu aileler sıra çocukların evlenmesi konusuna gelince ‘RIZA’ adı altında karar verici konumunda olsun ki? Aynı şey, devlet için de geçerli. Kadını ve çocuğu korumayan devletin devlet olma sorumluluğu nerede peki. Devlet, çatısı altında yaşayan her bireyin güvenliğinden sorumluysa ve bu sorumluluk yerine getirilmediğinde varlığı da gereksizleşmiyor mu?

Ses kayıtlarındaki çözümlemeler, bu durumu kimsenin menfi, yani olumsuz olarak görmediğini, hatta ve hatta herkes tarafından olağan sayıp kimsenin 6 yaşından itibaren bir kız çocuğunun babası yaşındaki bir adamla zaman geçirmesini yadırgamadığını gösteriyor. Asıl korkulması gereken şey, bu durumun değil sorgulanmak, sıradan sayılması gerçeği. Demek ki bu hiç de öyle münferit bir olay değil. Aksine, içinde yaşanılan topluluk tarafından kabul görülen bir durum. Bu kirli gerçek aslında kapalı toplumlarda, aile, tarikatlar, yatılı okullar, yetiştirme yurtları da buna dahil, çocukların ne kadar korunmasız olduğunu gözümüze sokuyor. Çocukluktan itibaren baskı ve tecavüzle büyüyen bu bireylerin ileriki yaşamlarında da bu döngüden kurtulmaları da imkansız gibi.

Devlet de toplum da din de aileye kutsallık yükleyip onu sorgulanamaz bir zırha büründürüyor. Peki nedir bu aile? Heteroseksüel bir aile, kadın ve erkeğin evlilik bağıyla birlikte olup yapabilirse bir de çocukla genişlettiği bir sosyal yapılanma. Şimdi kutsaliyet bunun neresinde? Kutsaliyet sadece o aileyi erkeğin denetimine terk edip sorgulanmasını engellemek için uydurulan bir yalan. Tıpkı sorgulanamaz din gibi. Eğer ki dini bir uygulama insanlara, hele ki çocuklara zarar veriyorsa, onun yol göstericiliği nerede o zaman. Ya da her tarikat lideri, kendi cinsel güdülerine göre yorumluyorsa bu dini, demek ki o tarikatın da işi din değil. Dinin sorgulanamazlığı altına sığınılarak yapılan kendi erkeklik egosunu ve cinsel fantazilerini tatmin etmedir.

Bitirmeden tarikatlar ve ailelerle ilgili bir Amerikan belgeselini izlemenizi önereceğim. Belgeselin adı: ‘Keep Sweet: Pray and Obey’ (Hoş Tut: İbadet edip boyun eğ)

Feminist aktivist ve eğitimci. Yüksek Lisansını 2019’da Essex Üniversitesi Mülteci Çalışmaları alanında tamamladı. 2016’dan beri Asyalı Kadınlar Dayanışma Merkezi’nde şiddete uğrayan mülteci kadınlarla çalışıyor. Merkez bünyesinde eğitmenlik yaparken pek çok farklı kadın derneklerinde de gönüllü olarak çalışmaya devam ediyor.

QOSHE - Ailenin kutsaliyeti, dinin sorgulanılmazlığı ve de çocuğun masumiyeti - Suna Parlak Kimdir?
menu_open
Columnists . News Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ailenin kutsaliyeti, dinin sorgulanılmazlığı ve de çocuğun masumiyeti

6 2 1
12.12.2022

Öncelikle bazı kavramların kullanılıp çocuklara yönelik şiddetin bir şekilde meşrulaştırılmasına karşı itirazım var. Her şeyden önce ‘Çocuk Gelin’ diye bir söylem olamaz. Çünkü çocuktan gelin olmaz. Adı üstünde çocuk. Bana göre çocuk gelin söylemi, cinsellik eyleminin legal olarak yapıldığı aile kurumun çatısı altında çocuğun her türlü cinsel saldırıyı yaşamasının masumlaştırılıp legalleştirilmesinin adıdır.

Hepimizin ortak vicdanı çoğu zaman bir çocuk yetişkin biri tarafından kaçırılıp cinsel taciz ve tecavüzle karşılaştığında ayağa kalkıyor. Ama aynı vicdan yanı başımızdaki legal yaşa ermemiş 15-18 yaş aralığındaki bir çocuğun evlendirilmesine, yani devletlerin kanunlarınca legalleştirilmiş ve de ailelerin vicdanlarınca aklanmış cinsel taciz ve tecavüze karşı suskun kalıyorsa, o zaman bizlerin de akıl ve vicdanlarını sorgulamanın zamanıdır. Buradaki 15-18 yaş aralığı Türkiye’deki yasallaştırılmış çocuk evlilikleri (!) için ailelerin rızalarınca yasallaştırılmış evlilik yaşını temsil ediyor. Yoksa hepimiz biliyoruz ki bu 15-18 yaş aralığı, 13-14’e, hatta kimi vakalarda H.K.G. olayında olduğu gibi 6 yaş sınırına bile inmekte. İşte burada da bazı ailelerin ve de bütün tecavüzcü erkeklerin imdadına o meşhur ‘RIZA’ kavramı yetişmekte. Kurallar silsilesiyle aldığımız her nefesin ve attığımız her adımın belirlendiği o kutsallaştırılmış erkek aklın devletlerinin en büyük yardımcısı ‘RIZA’. Çünkü bireyleri ilgilendiren vakalarda bir faaliyetin suç olup olmadığı yine mağdur olduğu varsayılan kişinin ‘RIZA’sının olup olmadığına bakılıyor. Özellikle de cinsellikle ilgili suçlarda. Örneğin Türkiye’deki medeni kanuna (Madde 124) göre bireylerin yasal evlenme yaşı 18. Ancak 17 yaşındaki........

© Gazete Karınca


Get it on Google Play