Ankara Spor Salonu gayet iyi hazırlanmış, teknik detaylara dikkat edilmiş; AKP’nin “Türkiye Yüzyılı Vizyonu” nu açıkladığı mitingin bir görsel-şova dönmesi, gözlere hitap etmesi için her ayrıntıya dikkat edilmiş. Bana sorarsanız başarılı olunmuş da. Sinevizyon gösterilerinden üç boyutlu görsellere, güftesi ve bestesi Yücel Arzen’e ait Türkiye Yüzyılı şarkısından-ki şarkı Hürriyet Çağrısı adıyla 15 Temmuz’un 5. yılı için yazılmış, son tarafını değiştirip[1] bu vaka-i hayriyeye uyarlamışlar; nasip bugüneymiş demek ki Yücel Bey, kemal-i afiyetle harcamak nasip olsun- Türkiye Yüzyılı sloganını pekiştiren yeni logosuna, eski bakanların da davet edildikleri miting alanındaki muntazam oturma düzenine kadar başarılı bir şov; benim gibi konusunu bile anlayamayıp sıkılanlardan değilseniz eğer, Avatar filmini izler gibi seyredivermişsinizdir Erdoğan’ın 4 ayrı prompterden okuduğu konuşmasını. Tevekkeli, AKP yetkililerinin alışılagelmiş AKP toplantılarının tersinin görüleceğini ifade etmeleri de bu görsel zenginlikle alakalıydı. Yoksa içerik aynı içerik, hamaset aynı hamaset, aynı sıradanlık, aynı popülizm.
Görsel açıdan iyi düşünülmüş bu şovun, siyasi olarak hayli sönük kaldığını düşünüyorum. “Erdoğan’ın söyledikleri şu, şu açılardan eksik kaldı.” ya da “Erdoğan şu, şu açılardan yanış düşünüyor.” gibi bir şey değil ifade etmek istediğim: Erdoğan yeni hiçbir şey söylemedi; hatta hiçbir şey söylemedi; uzun zamandır gevelenen mevzuların dışında eleştirilecek bile bir şey yoktu konuşmasında. Ama hakkını da yememek lazım, son dönemde evelediklerini oldukça iyi kotarılmış bir görsel şovla tekrar remix etmiş.
Erdoğan’ın konuşması öncesinde sunulan sinevizyon da bu remixin nadide bir parası gibiydi: İçeriği vasatın altında sıkıcı, görseli hoş: Yine merkez sağın temel figürlerine, Menderes’e Özal’a ve son olarak da 15 Temmuz görselleri üzerinden kendine referansla kotarılmış bir sinevizyon. Anladık “Et-tekrarü ahsen, velev kâne yüz seksen.” ama Menderes-Özal-Erdoğan devamlılığı artık Arka Sokaklar dizisi kıvamına geldi.
Konuşmasına -mutat üzre- teşekkürlerle başladı. Erdoğan neden Büyük Birlik Partisi’ni umursamıyor bilmiyorum ama dikkatimden kaçmadıysa “Aziz milletim, MHP’nin aziz genel başkanı, sevginin şefkatin… merhametin hayatın sembolü saygıdeğer hanımefendiler…gençler” diye başladığı konuşmasında katılan basın mensuplarına bile teşekkür etti ama BBP Genel Başkanı Destici’nin adını anmaya bile gerek görmedi. Destici gıkını çıkarır mı, hiç sanmam. Yeri gelmişken yazayım: Destici ve Erdoğan arasındaki ilişkinin Kibar Feyzo’daki Maho Ağa ve Bilo arasındaki ilişki gibi olduğunu düşünüyorum.
Konuşmasını 16 başlıkta toplamış Erdoğan, 16 başlığın tamamı da Erdoğan’ın bilindik “Zihni Sinir Proceleri”. Türban ve ailenin korunmasına dair Anayasa değişikliği ile ilgili olarak söylediklerine rezerve koymak istiyorum. Bu mevzu çok daha derinlikli bir tartışmayı gerektirecek gibi. Onun dışındakileri videodan bulup buraya kesip yapıştırmayı bile gereksiz buluyorum
Erdoğan 2023 Vizyonu’nu açıkladığı Türkiye Yüzyılı toplantısına muhalif basından da isimler çağırmış. Ayrıca CHP de dahil olmak üzere birçok siyasi parti, genel başkan düzeyinde davet edilmiş; onlara -tabir-i caizse-vizyon mitinginin locasından yer bile ayrılmış. Muhalif basından toplantıya katılanlar da katılmayanlar da tartışma konusu oldu.[2]İzninizle kendi fikrimi buraya not etmek isterim: Gazeteci olsaydım ve çağırılsaydım hiç ama hiç düşünmeden bu toplantıya giderdim. Mesleği gazetecilik olan birinin davet edildiği toplantıları kendi meşrebine göre kabul etmek ya da etmemek gibi bir lüksünün olduğunu düşünmüyorum. Gazetecilik mesleğinin “orada” olmayı gerektirdiğini düşünüyorum.
Muhalifler ya da parti genel başkanları AKP’nin davetine icabet ederle ya da etmezler, son analizde kendi kararları diyeceğim ama gitselerdi, Erdoğan’ın, Kanal İstanbul mevzu açılır açılmaz önüne konan metnin dışına çıkıp “..bu muhalefetin kafası basmaz, anlamaz bunlar anlamaz.”[3] sözlerine muhatap olacaklardı.
Ancak şu noktaya dikkat çekmek gerekiyor ki AKP hem muhalif partileri hem de muhalif gazetecileri davet ederek toplantıya bir “siyaset üstülük” katmayı hedeflemiş; bir “toplumsal barış” mesajı vermeye çalışmış. BBC Türkçe’den Ayşe Sayın “Her ne kadar, toplantı konsepti ‘partiler üstü’ düşünülmüş olsa da Erdoğan salona girdiğinde atılan sloganlar, tezahüratlar, salonun atmosferi, tersini söyler nitelikteydi.”[4] diyor. Haksız da değil Ayşe Hanım.
Değinmek istediğim sorun bu da değil. AKP’nin toplumsal barış, birlik bütünlük vb. Mesajları vermeye çalışması da -seçimlerin yaklaştığını da düşünürsek- gayet doğal karşılanabilir. İlginç olan bir yandan bu tür mesajlar vermeye çalışırken diğer yandan “kızıl elma” gibi irridentist bir kavramla Vizyon toplantısını tanımlamasıdır. Erdoğan “Karşımda Kızıl Elmayı görüyorum.” diyerek ifade etti bu düşüncesini. Sözleri prompterdan okuduğuna göre, önceden düşünülmüş, taşınılmış bir ifadedir diyebiliriz Kızıl Elma benzetmesi için.
Ziya Gökalp’in “Kızıl Elma”sı Turan’ı sembolize ediyordu. Kızıl Elma, İttihatçıların da sahiplendiği bir kavram. Yeniçerilerin de “fethedilecek yeni yerler” için Kızıl Elma benzetmesini yaptıkları söylenir. Bir anlamda fethedilecek yerdir Kızıl Elma; irredentist, yayılmacı bir imayı taşır içinde.
Vizyon toplantısını tanımlarken onu Kızıl Elma’ya benzeten Erdoğan’ın da yayılmacı, irridentist bir dil kullandığını söyleyebilir miyiz? Bence -yine de- hayır. Her ne kadar Vizyon toplantısının irridentist bir kavram olan Kızıl Elma dili ile ifade edilmesiyle muhalif basın mensubu ve parti genel başkanlarının bile toplantıya davet edilmesi düşüncesi birbirleriyle çelişse de ne gam: Ne gam, çünkü vizyon toplantısı yaraya merhem olacağı düşünülen, bir şekilde dağılan mahalleyi tekrar toparlayabileceği düşünülen her ama her şeyin görsel malzemeler eşliğinde birbiri ardına ulandığı, eklektik bir toplantı olmayı çok da aşamadı. Herkese gülücükler dağıtmayı hedefleyen Vizyon toplantısında Kızıl Elma sembolünün servis edilmesi de Cumhur İttifakı içindeki milliyetçi kanada selam çakmanın bir yolu olarak düşünülmüş olsa gerek.
Cumhuriyet’teki (31.10.2022) köşesinde Necati Özkan “…bir seçim kampanyasında en belirleyici kaldıraç fikirdir. İyi bir fikir kadar asimetrik güce sahip başka hiçbir şey yoktur. Sizi rakiplerinizden ayrıştıracak bir fikir bulabilirseniz işiniz kolaylaşır; kampanyanızı o fikrin etrafında örebilirsiniz. Fikir sizi farklılaştırmalı, basit ve ilgi çekici olmalı, seçmen beklentilerine cevap vermeli, zamanın ruhuna ve sizin zihinlerdeki algınıza uygun olmalı ki işe yarasın.” Diyor ki çok da haklı. AKP toplantısında ise bu yok ama Allah var: Vizyon toplantısında yeni bir şey söylenmedi ama bu “çok güzel söylenmedi”!
Keyifli pazarlar
1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir.
Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.
Ankara Spor Salonu gayet iyi hazırlanmış, teknik detaylara dikkat edilmiş; AKP’nin “Türkiye Yüzyılı Vizyonu” nu açıkladığı mitingin bir görsel-şova dönmesi, gözlere hitap etmesi için her ayrıntıya dikkat edilmiş. Bana sorarsanız başarılı olunmuş da. Sinevizyon gösterilerinden üç boyutlu görsellere, güftesi ve bestesi Yücel Arzen’e ait Türkiye Yüzyılı şarkısından-ki şarkı Hürriyet Çağrısı adıyla 15 Temmuz’un 5. yılı için yazılmış, son tarafını değiştirip[1] bu vaka-i hayriyeye uyarlamışlar; nasip bugüneymiş demek ki Yücel Bey, kemal-i afiyetle harcamak nasip olsun- Türkiye Yüzyılı sloganını pekiştiren yeni logosuna, eski bakanların da davet edildikleri miting alanındaki muntazam oturma düzenine kadar başarılı bir şov; benim gibi konusunu bile anlayamayıp sıkılanlardan değilseniz eğer, Avatar filmini izler gibi seyredivermişsinizdir Erdoğan’ın 4 ayrı prompterden okuduğu konuşmasını. Tevekkeli, AKP yetkililerinin alışılagelmiş AKP toplantılarının tersinin görüleceğini ifade etmeleri de bu görsel zenginlikle alakalıydı. Yoksa içerik aynı içerik, hamaset aynı hamaset, aynı sıradanlık, aynı popülizm.
Görsel açıdan iyi düşünülmüş bu şovun, siyasi olarak hayli sönük kaldığını düşünüyorum. “Erdoğan’ın söyledikleri şu, şu açılardan eksik kaldı.” ya da “Erdoğan şu, şu açılardan yanış düşünüyor.” gibi bir şey değil ifade etmek istediğim: Erdoğan yeni hiçbir şey söylemedi; hatta hiçbir şey söylemedi; uzun zamandır gevelenen mevzuların dışında eleştirilecek bile bir şey yoktu konuşmasında. Ama hakkını da yememek lazım, son dönemde evelediklerini oldukça iyi kotarılmış bir görsel şovla tekrar remix etmiş.
Erdoğan’ın konuşması öncesinde sunulan sinevizyon da bu remixin nadide bir parası gibiydi: İçeriği vasatın altında sıkıcı, görseli hoş: Yine merkez sağın temel figürlerine, Menderes’e Özal’a ve son olarak da 15 Temmuz görselleri üzerinden kendine referansla kotarılmış bir sinevizyon. Anladık “Et-tekrarü ahsen, velev kâne yüz seksen.” ama Menderes-Özal-Erdoğan devamlılığı artık Arka Sokaklar dizisi kıvamına geldi.
Konuşmasına -mutat üzre- teşekkürlerle başladı. Erdoğan neden Büyük Birlik Partisi’ni umursamıyor bilmiyorum ama dikkatimden kaçmadıysa “Aziz milletim, MHP’nin aziz genel başkanı, sevginin şefkatin… merhametin hayatın sembolü saygıdeğer hanımefendiler…gençler” diye başladığı konuşmasında katılan basın mensuplarına bile teşekkür etti ama BBP Genel Başkanı Destici’nin adını anmaya bile gerek görmedi. Destici gıkını çıkarır mı, hiç sanmam. Yeri gelmişken yazayım: Destici ve Erdoğan arasındaki ilişkinin Kibar Feyzo’daki Maho Ağa ve Bilo arasındaki........
© Gazete Karınca
visit website