6 yaşındaki çocuğun evlendirilmesi bırakın milli güvenliği, insanlık için dahi bir tehdit iken bu iktidar için, ‘milli güvenliği tehdit’ olarak görülmez.
Cemaat, tarikat yurtlarında, Kuran Kurslarında yüzlerce çocuğun istismara maruz bırakılması, bu iktidar tarafından ‘milli güvenliği tehdit’ olarak görülmez, hatta faillerin korunması için canla başla mücadele edilir.
Her gün kadınlar erkek şiddetiyle katledilir, iktidar bunu ‘milli güvenliği tehdit’ olarak görmez. Yetmez, kadınlar için güvence olan uluslararası İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede ortadan kaldırır.
Uluslararası mafya liderleri ülkede cirit atar, kanlı hesaplaşmalar yaşanır, hatta ülkenin İçişleri Bakanı’nın her suçlu ile ayrı bir fotoğrafı çıkar ama iktidar bunu ‘milli güvenliğe tehdit’ olarak algılamaz.
Sadece Kasım ayında 127 işçi, 2022 yılının ilk 11 ayında ise 1658 işçi iş cinayetleri sonucu yaşamını yitirir ancak iktidar bunu ‘milli güvenliğe tehdit’ olarak kabul etmez. ‘Allah’ın takdiri’, ‘bu işin fıtratında var’ der ve geçer…
Milyonlarca işçi ve emekçinin hakları patronlar tarafından gasp edilir, bu iktidar bunu ‘milli güvenlik’ kategorisinde dahi ele almaz. Ancak gel gelelim söz konusu işçiler ve hakları oldu mu, AKP iktidarı bunu ‘milli güvenlik sorunu’ olarak ele alır.
İşçilerin en temel hakkı olan grev hakkı bizzat AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından tek adam rejiminin verdiği süper yetkilerle, ‘milli güvenliğe tehdit’ gerekçesiyle anında yasaklanır.
***
Bu anlayışın asıl temsilcisi AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilişkin bazı hatırlatmalarda bulunayım…
Erdoğan, 12 Temmuz 2017 tarihinde TOBB Salonu’nda patronlara yaptığı açıklamada, OHAL’e yönelik eleştirilere karşı patronların yüreğine şu sözlerle su serpmişti:
“Olağanüstü hali biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum, iş dünyanızda herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine. Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız.”
Aynı Erdoğan, 24 Nisan 2018 tarihinde partisinin grup toplantısında nasıl işçi hakları düşmanı olduklarını şu sözlerle itiraf etmişti:
“Bir tane fabrikada grev söz konusu mu? Böyle bir şeyde anında müdahalemizi yapıyoruz. Ve OHAL anında bir çözüm kaynağı oluyor. Huzurun olduğu bir ortam var, böyle bir ortamda bunlar OHAL’in olmamasını tavsiye ediyorlar. Tezgah bozulacak o yüzden, size biz bu tezgahı bozdurmayız.”
İşçilere karşı her zaman patronların yanında olduklarını beyan eden AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, ve ortakları, tam da söylediklerinin gereklerini her dönem yerine getiriyorlar.
***
Erdoğan, son olarak Kocaeli’nde Bekaert Fabrikası’nda Birleşik Metal-İş ile Özçelik-İş sendikalarında örgütlü olan ve Toplu İş Sözleşmeleri görüşmelerinde haklarını alamadıkları için grev kararı alan, 1000 civarında işçinin grev kararını ‘milli güvenliği bozucu nitelikte’ olduğu gerekçesiyle yasakladı.
Erdoğan, lastik teli üreten bu fabrikalardaki grevin nasıl milli güvenliği tehdit ettiğini ise açıklamadı.
Erdoğan veya yasakları her türlü akıl almaz sözlerle savunabilen iktidar sözcüleri, lastik telinin bir süre üretilmemesinin ‘milli güvenliği nasıl tehdit ettiğini’ insanlara açıklayabilir mi?
Tabi bunu mantıklı bir şekilde açıklamalarını beklemeyin!
Her yasağa her zaman hazır bir kılıfları var bunların: Milli güvenliği tehdit, huzuru ve güvenliği bozma, ülkenin bekası, vatanın bölünmez bütünlüğü vs. vs…
***
AKP iktidarı ve Erdoğan, sermaye düzeninin sahipleri ve patronların sözcüleri olmalarının gereklerini her dönem yerine getirdiler.
Bu anlayış ile iktidarda oldukları dönemde, döktükleri alın terinin karşılığını isteyen ve alamayan işçilerin, tam 19 grevini yasakladılar. 2003 yılından bu yana özellikle büyük ölçekli şirketlerde uygulanan veya alınan tüm grevler, neredeyse istisnasız bir biçimde AKP iktidarı tarafından yasaklandı.
AKP döneminde daha önce Şişecam, Pirelli, GoodYear, Brisa, MESS’e üye işyerleri ile Akbank gibi şirketlerde Lastik-İş, Birleşik Metal-İş, Kristal-İş, Petrol-İş ve Türk Metal sendikaları tarafından alınan grev kararları yasaklandı.
Sadece bu yasaklar nedeniyle yüzbinlerce işçi, fiili olarak haklarını alamazken, milyonlarca işçi de en temel hakları üzerinden patronlar karşısında çaresiz bırakıldı.
AKP, haklarını arayacak olan milyonlarca işçiye en temel hakkınız olan grevi dahi yasaklarım mesajı verirken, sermaye sınıfını ise işçileri daha fazla sömürmeleri noktasında her zaman daha da cesaretlendirdi.
Evet, bu iktidar sermayeye dost, işçiye emekçiye düşman bir iktidardır. Açlık sınırının altına yaşamaya mahkum edilen milyonlarca işçi ve emekçinin grev hakkını “milli güvenliğe” tehdit olarak gören bu iktidar, emekçilerin insanca yaşamlarının önünde sermaye ile birlikte saf tutmaktadır.
1980 yılında Dersim’in Xozat ilçesi Pakire köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimi Xozat’ta tamamladı. 2004 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda çalışmaya başladı. Dicle Haber Ajansı’nda uzun süre muhabir, haber şefi ve editör olarak emek verdi. DEM TV’de editörlük, KHK ile kapatılan JIYAN TV’de haber koordinatörlüğü yaptı. 1HaberVar Platformu’nda editörlük yaptı. 2019 yılından bu yana Gazete Karınca’da yazmayı sürdürüyor.