Türkiye halkları 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerini geride bıraktı. Seçim sonuçları muhalefeti destekleyen milyonlarca yurttaşın kaygılarını ciddi anlamda artırdı. Hem siyasal atmosfer hem de ekonomideki gidişat bu kaygı artışının temel nedenlerini oluşturuyor. İlginç olan belki de uzun yıllar sonra ilk defa iktidar blokuna oy veren seçmenin bir kısmında da kaygıların yüksek olmasıdır. Çoğunlukla ekonomideki gidişattan kaynaklı olan bu kaygı “yaparsa Erdoğan yapar” algısını satın alanların halet-i ruhiyesini oluşturuyor.

Seçim sonrası iktidarın tercih edeceği siyasetin ayrıntılarını analiz etmek için henüz çok erken olsa da bazı açıklamaların izini sürerek çeşitli tahminlerde bulunmak mümkün.

Nitekim bu ihtimaller şark cephesinde yeni bir şeyin olmadığını ama var olanın radikalleştirilerek sürdürüleceğini gösteriyor. Açıktır ki iktidarlar öğrenirler. 1 Kasım 2015 seçimlerinde şiddetin ve düşmanlaştırıcı söylemin oy tercihlerini etkilediğini gören iktidar bloku da öğrendi. Bu öğrenimle birlikte iktidar kalmanın yol ve yöntemlerini deneyimledi. Ki hem kurduğu ittifaklar hem de siyasal söylemi benzer bir hatta sürüyor. Nitekim aldığı oy oranları da benzer bir aralıkta olmaya devam ediyor.

Bu ahval altında seçim sonuçları ve sonrasına dair “ne yapmalı” sorusunun cevabı şudur: Radikal özeleştiri ve özgürleştirici siyasetin hâkim kılınması. Çünkü bu seçimle birlikte;

Seçim sonuçlarından üretilecek derslerin sayısını artırmak pek mümkündür. Fakat özgürleştirici siyaset için bir kurtuluş momentine, bir de kuruluş momentine ihtiyaç öncelikli olarak durmaktadır.

Devletin siyasi öznelere kabul ettirdiği ve toplumda da belli bir karşılığı olan “ehlileştirme stratejisi”nin temel ilkesi kendisini şöyle ifade ediyor: “Siyaset konsensüs zemininde yapılır.” Yani siyaset yapmak için belli çerçeveler, kavramlar ve hatlar vardır. Siyaset ancak bu çerçeve, kavram ve hatlar ekseninde yapılabilir. Çünkü devlet, sistem partileri ve toplumun belli kesimine kabul ettirdiği ilkeye sahiptir. Bu ilke konsensüsü siyaset yapmanın gerek şartı olarak işaret etse de esasında söylemek istediği şudur: “Siyaseti ancak konsensüs zemininde yapabilirsiniz ve bu konsensüsün çerçeve, kavram ve hatlarını ben belirlerim.”

Oysa siyaset, konsensüs üzerine değil; diskonsensüs üzerine yapılır. Siyaseti mümkün kılan çelişkiler, gerilimler, uyuşmazlıklardır. Farklı düşünmek, farklı olanı söylemek ve eylemektir. Dolayısıyla Türkiye’de yeni bir dönemi ve alternatif siyaseti var edebilmek için egemenin çizdiği “konsensüs esaslı siyaset sınırları”nı ihlal etmek gerekir. Düşünceyi özgür bırakmak ve “modern kutsalları” ihlal ederek düşünmek kurtuluş momentine erişmenin olmazsa olmazıdır.

Bu yeni dönemi işaret edebilecek bir de kuruluş momenti söz konusudur. Bu kuruluş momentinde;

Özellikle görüldü ki özne-yapı merkezli “demokrasi ittifakı” siyaseti toplumsallaştırma hususunda yetersizdir. Bu bağlamda siyasi parti, inisiyatif ve diğer yapı merkezli ortaklıklar yerine sorun, mücadele, yaşamsal ihtiyaç merkezli “demokratik ittifaklar” kurmak hem siyasetin toplumsallaşmasına hem de kuruluş momentine güçlü zemin hazırlama potansiyeline sahiptir. Demokratik ittifakların nicel ve nitel artışı, iktidar blokunun toplumsal kesimler arasındaki teması kesme amacı taşıyan söylemini de boşa çıkartma kapasitesi barındırmaktadır. Siyasetin temeli kimin iktidar olacağı değil, sorunların nasıl ve kimlerle çözüleceğidir. İktidar blokunun “kim iktidar olacak” sorusuna cevap arayışlarıyla demokratik ittifakların “sorunları nasıl ve kimlerle çözeceğiz” sorusuna cevap arayışlarının sürekli karşı karşıya gelmesi, aradaki farkı topluma açık şekilde gösterecektir. Sorunları demokratik ittifaklarla ve yan yana gelerek çözebilecek bir kuruluş momentini ortaya çıkarmak en acil görev olarak durmaktadır. Çünkü demokratik ittifak anlayışı siyasal tahayyüllerin ortaklaşması veya temsillerin iktidar yapılması değil, yaşamın paylaşılması ilkesi üzerine kuruludur.

Lisans ve yüksek lisans derecelerini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı. Doktorasını Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi anabilim dalında tamamladı. Türkiye siyasi tarihi, devlet kuramı ve felsefesi, Kürt Sorunu gibi alanlarda çalışıyor ve yazıyor.

QOSHE - Seçim sonrası: Bir kurtuluş, bir kuruluş momenti - Hasan Kılıç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Seçim sonrası: Bir kurtuluş, bir kuruluş momenti

9 10
30.05.2023

Türkiye halkları 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerini geride bıraktı. Seçim sonuçları muhalefeti destekleyen milyonlarca yurttaşın kaygılarını ciddi anlamda artırdı. Hem siyasal atmosfer hem de ekonomideki gidişat bu kaygı artışının temel nedenlerini oluşturuyor. İlginç olan belki de uzun yıllar sonra ilk defa iktidar blokuna oy veren seçmenin bir kısmında da kaygıların yüksek olmasıdır. Çoğunlukla ekonomideki gidişattan kaynaklı olan bu kaygı “yaparsa Erdoğan yapar” algısını satın alanların halet-i ruhiyesini oluşturuyor.

Seçim sonrası iktidarın tercih edeceği siyasetin ayrıntılarını analiz etmek için henüz çok erken olsa da bazı açıklamaların izini sürerek çeşitli tahminlerde bulunmak mümkün.

Nitekim bu ihtimaller şark cephesinde yeni bir şeyin olmadığını ama var olanın radikalleştirilerek sürdürüleceğini gösteriyor. Açıktır ki iktidarlar öğrenirler. 1 Kasım 2015 seçimlerinde şiddetin ve düşmanlaştırıcı söylemin oy tercihlerini etkilediğini gören iktidar bloku da öğrendi. Bu öğrenimle birlikte iktidar kalmanın yol ve yöntemlerini deneyimledi. Ki hem kurduğu ittifaklar hem de siyasal söylemi benzer bir hatta sürüyor. Nitekim aldığı oy oranları da benzer bir aralıkta olmaya devam ediyor.

Bu ahval altında seçim sonuçları ve sonrasına dair “ne yapmalı” sorusunun cevabı şudur: Radikal özeleştiri ve özgürleştirici siyasetin hâkim kılınması. Çünkü bu seçimle birlikte;

Seçim........

© Gazete Karınca


Get it on Google Play