Bugün insanım diyen herkes yüzünü iç aynasına dönmeli ve vicdanına yeniden bakmalıdır.
Bugün tam da savaşa karşı barışı, zalime karşı mazlumu savunma günüdür.
Çünkü Kobani karanlığa karşı yaktığı ışıkla insanlığın ortak değerini temsil eden bir semboldür. Bir şehirden çok daha fazlasıdır Kobani. Siyasal rejimin Kobani özgünlüğünde ortaya koyduğu savaş senaryosu ise vicdanları kanatması gereken zalimane bir saldırıdır.
Kobani’nin gösterdiği direnişle insanlık tarihine bıraktığı miras, komünüyle dünyaya nam salmış Paris’in kardeşidir. Nasıl ki Paris’in kalbinde doğan Fransız devrimi dünya halklarına, işçi sınıfına, kadınlara ve mazlumlara bir umut ve ilham olmuşsa Kobani etrafında ortaya çıkan “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı da dünyaya ilham olmuştur. Nasıl ki Paris o günlerden sonra salt bir şehirden çok daha fazlası olmuşsa Kobani de direnişin, başkaldırının ve zaferin sembol şehridir.
Yakın tarihimizin en önemli destanıdır Kobani. Peki, Kobani’ye saldırmak nedir biliyor musunuz? Kobani’ye saldırmak; zalimane bir cinayet teşebbüsüdür, bütün Kürtlere meydan okumaktır, kadim Ezidi yurdu Şengal’i nefessiz bırakmaktır, Kürtlerin kalbini kurutmaya çalışmaktır. Uzun bir süredir planlanan, Taksim İstiklal olayıyla taşları döşenen ve dün geceden beridir havadan ve karadan provası yapılan bu saldırıların en açık tercümesi budur.
Ama unutulmasın barbarlar karşısında düşmeyen ve o zor günlerde tüm dünyaya umut saçan bu onurlu kent bugün de karşısında hangi güç olursa olsun yıkılamayacaktır, ne darbe alırsa alsın dün olduğu gibi yarın da kendi küllerinden yeniden doğacaktır.
Sanatçı Alex Andreyev’in “insanın gözlerini açması, bazen çok acı verici olabiliyor” sözünde olduğu gibi, bu saldırılara her baktığımızda gözlerimizde acının en kanlı resimleri tekrardan canlanıyor. Evet, bizler de yeni şeyler görmek istiyoruz ama katliamlar görmek istemiyoruz artık. Oysa savaşın yıkıcılığına bir kez daha tanıklık ettiğimizde barışı savunmak ve savaşsız bir dünyayı hayal etmek bile gittikçe zorlaşıyor.
Biliyoruz savaşı yeni toplu ölümlerin denendiği vahşi bir deney laboratuvarı olarak yeniden gözlerimize sokacaklar. Oysa göz sadece görmek için bize verilmiş bir organ değildir, pek olmaktan karaya evrilmeye varan bir kudrete, keskinliğe sahiptir. Peki, biz ne yapacağız şimdi bu kara gözlerle? Olup bitene bakmakla mı yetineceğiz yoksa pek gözlerle karşı mı çıkacağız? Gözlerimizi kısıp bakışlarımızı keskinleştirerek bekleyeceğiz elbette. Ama bu bekleyiş kanlı yıkımların seyri için değil barışı büyütmek için olacak.
Onların her an gelebileceklerini Şengal’de işledikleri cinayetin kızıllığında gördük bugün de Kobani’de görüyoruz. Tüm bu tehditlerin sebebinin Selefi ve İhvancı cihadistlerin Rojava’da tattıkları nihai yenilginin öfkesi olduğunu iyi biliyoruz. Bugün Kobani’nin hedefte olmasının en önemli sebebi ortaya koymuş olduğu direniş ve yükseliştir. O tarihi yükselişin sıradan bir muzaffer olma hali olmadığını bugünkü öfke patlamalarından daha net bir şekilde anlıyoruz. İyinin kötüye karşı duruşudur Kobani’nin diğer adı. Yeni bir yaşam modeli, ortak değerler merkezidir. Bir yanıyla Jin Jiyan Azadi diğer yanıyla eşitlik özgürlük ve kardeşliktir.
Bu sebeple Kobani özgünlüğünde bütün Rojava ve Şengal sürekli bir tehdit altındadır. Rojava halkları ve dostları da bu saldırlar bağlamında neyle karşı karşıya olduklarının çok iyi farkındalar. Çünkü onlar dünyanın başına bela olmuş bir güruhu yenmenin ötesinde bir şey başardıklarını iyi biliyorlar. Klasik iki sistemin alternatifini oluşturan yeni bir toplumsal kurgunun, üçüncü bir yolun bedelini ödetmek istediklerini biliyorlar.
Rojava halklarının çoğulcu yapısı ve demokratik özerklik temelinde pratikleştirdiği bu yol salt bir mücadele hattı ve alternatif bir yaşam modeli değildir. Aynı zamanda bölgesel otokratik sisteme karşı özlü bir alternatif ve bölgesel modernist hareketlerin karşı karşıya kaldıkları kavram ve söylem krizlerine de radikal bir cevap ve yeni bir dünya yolunun da işaretidir. Bu alternatif ve kurucu yolu ortadan kaldırmak isteyenlerin, bölge halklarına, Kürtlere reva gördükleri şey ortadadır.
Kavramamız gereken asıl hakikat ise bugün savaşa karşı barış savunuculuğu yapmanın ve demokratik ortak vatan mücadelesi vermenin düne göre daha elzem hale gelmesidir. Onun için herkes bir an önce yüzünü iç aynasına dönmeli ve vicdanına yeniden bir göz atmalıdır, aksi takdirde Kierkegaard’ın “Meseller” kitabında söylediği gibi; “”!
Dr. Azad Barış, sosyolog, akademisyen, yazar, aktivist ve Spectrum House Araştırma ve Düşünce Kuruluşu Genel Direktörü. Lisans ve yüksek lisans derecelerini Hamburg Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden, doktora derecesini ise felsefe alanında Leuphana ve Ruhr Üniversitesi’nden almıştır. Leuphana Üniversitesi’nde Kültürlerarası İletişim ve Uygulamalı Kültürel Çalışmalar alanında öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır. 1998’den beri Êzidîler başta olmak üzere azınlıklarla ilgili birçok projede yer almıştır. Avrupa içi entegrasyonu, neoliberalizm ve sosyalizasyon teorileri başta olmak üzere sosyal bilimler alanında çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca azınlıklarla ilgili kültürel antropolojik ve inanç kökenleri üzerine birçok çalışması bulunmaktadır. Bugüne kadar uluslararası birçok gazete ve dergide makale ve yazıları yayınlanmıştır. Kuruluşlarından itibaren Yeni Yaşam Gazetesi’ne ve Gazete Karınca’ya yazılar yazmaktadır.
Kobani Kürtlerin kalbidir!
Bugün insanım diyen herkes yüzünü iç aynasına dönmeli ve vicdanına yeniden bakmalıdır.
Bugün tam da savaşa karşı barışı, zalime karşı mazlumu savunma günüdür.
Çünkü Kobani karanlığa karşı yaktığı ışıkla insanlığın ortak değerini temsil eden bir semboldür. Bir şehirden çok daha fazlasıdır Kobani. Siyasal rejimin Kobani özgünlüğünde ortaya koyduğu savaş senaryosu ise vicdanları kanatması gereken zalimane bir saldırıdır.
Kobani’nin gösterdiği direnişle insanlık tarihine bıraktığı miras, komünüyle dünyaya nam salmış Paris’in kardeşidir. Nasıl ki Paris’in kalbinde doğan Fransız devrimi dünya halklarına, işçi sınıfına, kadınlara ve mazlumlara bir umut ve ilham olmuşsa Kobani etrafında ortaya çıkan “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı da dünyaya ilham olmuştur. Nasıl ki Paris o günlerden sonra salt bir şehirden çok daha fazlası olmuşsa Kobani de direnişin, başkaldırının ve zaferin sembol şehridir.
Yakın tarihimizin en önemli destanıdır Kobani. Peki, Kobani’ye saldırmak nedir biliyor musunuz? Kobani’ye saldırmak; zalimane bir cinayet teşebbüsüdür, bütün Kürtlere meydan okumaktır, kadim Ezidi yurdu Şengal’i nefessiz bırakmaktır, Kürtlerin kalbini kurutmaya çalışmaktır. Uzun bir süredir planlanan, Taksim İstiklal olayıyla taşları döşenen ve dün geceden beridir havadan ve karadan provası yapılan bu saldırıların en açık tercümesi budur.
Ama unutulmasın barbarlar karşısında düşmeyen ve o zor günlerde tüm dünyaya umut saçan bu onurlu kent bugün de karşısında hangi güç olursa olsun yıkılamayacaktır, ne darbe alırsa alsın dün olduğu gibi yarın da kendi küllerinden yeniden doğacaktır.
Sanatçı Alex Andreyev’in “insanın gözlerini açması, bazen çok acı verici olabiliyor” sözünde olduğu gibi, bu saldırılara her baktığımızda gözlerimizde acının en kanlı........
© Gazete Karınca
visit website