İnsan Hakları Derneği Hapishane Komisyonu, Nisan ayında 655’i ağır olmak üzere toplam 1520 (bin beş yüz yirmi) hasta mahpusun hapishanelerde tutulduğunu açıkladı. Müebbet hapis cezası almış Ehettin Kaynar onlardan biriydi. Karabük T Tipi Cezaevi’nden 2 Eylül’de, artık yaşama şansını tümüyle yitirdiği anlaşıldığından olacak tahliye edilmişti. Ve iki ay sonra, dün yaşamını yitirdi. Çoğu bu şansı da bulamıyor diyerek, hiç olmazsa evinde, yakınlarının yanında yaşama veda etti diye teselli bulmak mümkün mü dersiniz?
Zindanlarda zulmün kuralı, ölçüsü, sınırı yok. 12 Eylül faşizminin Diyarbakır Cezaevi’ni hatırlatan uygulamalara, tehditlere, hakaretlere maruz kalan tutsaklar, özgürlüklerinin kısıtlanmasının ötesinde, kötü muamele ve işkenceyle yaşamak zorunda kalıyorlar. Daha doğrusu yaşamak için direniyorlar. Devlet, hukukun en temel kuralını ihlal ederek, yargının verdiği cezayla yetinmeyip bunu katmerlendirmek için elinden geleni yapıyor. Geçen hafta Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaşananlar; darp edilerek zorla hücrelere alınan kadın tutsakların bütün özel eşyalarına el konup, dilekçe yazacak bir yaprak kağıt bile bırakılmaması, son örneklerden biri.
İşkencenin diğer bir adı da “infaz yakmak!” Çoğu FETO örgütlenmesiyle yargıda yer tutmuş savcı ve hakimlerin 90’lı yıllarda verdiği, sadece gizli tanık ifadelerine dayanan ağır cezalarla, ömrünü zindanlarda geçiren yüzlerce tutsağın dışarı çıkacağı zamanlar yaklaştı. Cezasını bitirip günü gelen hükümlüye son anda, “İnfazını yaktık, hele bir 2 sene daha yat!” deniyor. Gençlik yaşlarında girdiği zindanda 30 yıl geçirmiş bir insana bunu söylemek zor olsa gerek. Ama kimi cezaevi yöneticilerinin bunu yaparken garip bir “keyif” aldıklarını düşünmeden edemiyor insan.
‘İnfaz Koruma Memuru’ denilen gardiyanların da çoğunlukla zor bir iş yaptıklarını, yarı hükümlü gibi yaşadıklarını düşünürdüm. Ama yaptığı “işten” özel bir keyif alanların da varlığı bir gerçek. Buna “uygun” ve adeta istekli olanları bu toplumun içinden seçebilmek de ayrı bir maharet olsa gerek!
Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde 26 yıldır tutsak olan bir hükümlünün 3 yıla yakın süredir görüşçüsüyüm. Daha önce de Sincan, Silivri zindanlarında görüşlere gittiğim oldu. Seyrek de olsa bu köşede sorunlarını dile getirmeye de çalıştım. Devletin en katı, çirkin yüzüne tanık olunan bu mekanların özel kuralları var kuşkusuz. Ama insan onuruna yakışmayan uygulamaların cezaevine, müdürlere, memurlara göre bile değişiklik gösterdiği bir gerçek.
Tutsakların yakınları da bu uygulamalardan fazlasıyla nasibini alıyor. Cezaevi dış nizamiyesinden başlayarak defalarca X-Ray cihazından geçip, göz taramanızı da yaptırarak gelinen son kontroldeki cihazın, hiçbir şekilde uyarı sinyali vermemesi gerekiyor. Aksi halde geri gidip içinde tel aksamı olan sütyenini bile çıkarmak zorunda kalıyor kadın ziyaretçiler. Cihaz uyarı vermese de, burada bir de detaylı elle arama var. Ayakkabınızın içine, ceplerinize de bakıyorlar.
31 Ekim Pazartesi günü gittiğim kapalı görüşte X-Ray’den geçtikten sonra ellerimi yana açarak memura yaklaştım. Gardiyan, yüzündeki üstten ifade ve her zaman kullandığı emir kipiyle ak saçlı, ak sakallı, babası yaşındaki ziyaretçiye ‘buyurdu’:
“Ağzını aç!”
Maskemi kastettiği düşüncesiyle maskemi indirdim. Komut tekrarlandı:
“Ağzını aç!”
“Neden açacakmışım, bu da ne demek, mideme de mi bakacaksınız!” diye reddettim elbet. Yaptığı keyfiliğin fark edilmesinden rahatsız olan gardiyan “görevini yaptığını” iddia ederek yana çekilirken, yüzündeki ifadeyi anlatmam da, unutmam da mümkün değil. Ağzımı açıp izin versem bir sonraki komut “dilini kaldır” olabilir ve parmağını ağzımda dolaştırmaya kalkabilirdi. Kapalı görüşte ziyaretçilerle cam arkasından, dahili telefonla konuşuluyor ve hiçbir şekilde temas etmeniz söz konusu olmuyor. Yani ağızda saklayarak içeri bir şey soksanız dahi iletme olasılığı yok.
Otomatik kapıda göz taramasını yapıp içeri girdim. Arkadaşıma belli etmemeye çalışarak ne konuştuğumdan habersiz geçti 45 dakika. Oysa ona, büyüyen Ay’ın akşamüstü güneybatıda görülmeye başlandığını, havalandırmada gökyüzüne bakmayı ihmal etmemesini, Ay’la içeriye selam göndereceğimi söyleyecektim…
Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen Gazete Karınca’da yazıları yayımlanmakta.
İnsan Hakları Derneği Hapishane Komisyonu, Nisan ayında 655’i ağır olmak üzere toplam 1520 (bin beş yüz yirmi) hasta mahpusun hapishanelerde tutulduğunu açıkladı. Müebbet hapis cezası almış Ehettin Kaynar onlardan biriydi. Karabük T Tipi Cezaevi’nden 2 Eylül’de, artık yaşama şansını tümüyle yitirdiği anlaşıldığından olacak tahliye edilmişti. Ve iki ay sonra, dün yaşamını yitirdi. Çoğu bu şansı da bulamıyor diyerek, hiç olmazsa evinde, yakınlarının yanında yaşama veda etti diye teselli bulmak mümkün mü dersiniz?
Zindanlarda zulmün kuralı, ölçüsü, sınırı yok. 12 Eylül faşizminin Diyarbakır Cezaevi’ni hatırlatan uygulamalara, tehditlere, hakaretlere maruz kalan tutsaklar, özgürlüklerinin kısıtlanmasının ötesinde, kötü muamele ve işkenceyle yaşamak zorunda kalıyorlar. Daha doğrusu yaşamak için direniyorlar. Devlet, hukukun en temel kuralını ihlal ederek, yargının verdiği cezayla yetinmeyip bunu katmerlendirmek için elinden geleni yapıyor. Geçen hafta Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaşananlar; darp edilerek zorla hücrelere alınan kadın tutsakların bütün özel eşyalarına el konup, dilekçe yazacak bir yaprak kağıt bile bırakılmaması, son örneklerden biri.
İşkencenin diğer bir adı da “infaz yakmak!” Çoğu FETO örgütlenmesiyle yargıda yer tutmuş savcı ve hakimlerin 90’lı yıllarda verdiği, sadece gizli tanık ifadelerine dayanan ağır cezalarla, ömrünü zindanlarda geçiren yüzlerce tutsağın dışarı çıkacağı zamanlar yaklaştı. Cezasını bitirip günü gelen hükümlüye son anda, “İnfazını yaktık, hele bir 2 sene daha yat!” deniyor. Gençlik yaşlarında girdiği zindanda 30 yıl geçirmiş bir........
© Gazete Karınca
visit website