Federal Kürdistan Bölgesi’nde son dönemlerde önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir yandan KDP ve YNK’nin sürdürülemez hale gelen çelişki ve krizleri; öte yandan YNK Genel Başkanı Bafıl Talabani’nin Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni ziyareti…

Yerel, bölgesel ve küresel ajandaların iç içe geçtiği Kürt coğrafyasında hiçbir gelişme tesadüfi olmaz. Bu nedenle Talabani’nin Özerk Yönetimi ziyareti, Kürtler arasında oldukça olumlu karşılandı. Hem beklenti oluşturdu, hem de merak uyandırıcı senaryoları beraberinde getirdi. Beklenti oluşturmasının nedeni, son yıllarda Kürtlerin karşılaştığı saldırılar ve gelecek kaygısıyla ilgi bir durum.

Ulusal birlik başta olmak üzere, Kürt halkı için öncelikli konularda, on yıllardır bu amaçla çok sayıda görüşme, toplantı ve konferans yapıldı. Önemli aşamaların kaydedildiği süreçler yaşandı.

KDP’nin engelleyici politikaları nedeniyle ulusal birlik konusundaki umut ve beklenti, son yıllarda yerini karamsarlığa bıraktı. Bafıl Talabani’nin Özerk Yönetimi, bu özleme denk geldi. Ziyarete gösterilen teveccüh, Kürtlerin ulusal birlik konusunda ne kadar hassas olduğunu ve bunun acil bir ihtiyaç haline geldiğini tekrar teyit etti. Bu yönüyle Kürtler adına siyaset yapan tüm parti ve aktörlere önemli bir mesajdır.

Kürt halkının bu hassasiyeti, özellikle ulusal birlik karşıtı politikalara kayan KDP için ciddi bir uyarı anlamına geliyor. Talabani ve YNK’sinin bu ziyareti bir strateji mi, yoksa taktik bir hamle olarak mı gerçekleştirdiği merak edilen hususların başında geliyor. Bunu da önümüzdeki kısa gelecekte yaşayarak göreceğiz ancak şimdiden kimi değerlendirmeler yapmak da mümkün.

Ziyaretin perde arkasına baktığımızda iki önemli faktör göze çarpıyor. Birincisi, KDP ile yaşanan kriz, ikincisi ise ABD ve kimi Avrupa ülkelerinin Federal Kürdistan Bölgesi’nde ilişkileri bağlamında iki partiden istediği ve hatta son uyarılar eşliğinde dayattığı ‘birleşin’ baskısıdır. Elbette başka faktörler de sıralanabilir ama bu iki konu belirleyici durumda. İki partinin 1990 yılında başlayan hakimiyet için mücadele serüveni, 1998 yılında, Washington anlaşmasıyla Federal Kürdistan Bölgesi’nin paylaşımına dayanan bir anlaşmayla şekillendi. İktidar kavgasında zaman zaman krizli durumlar yaşansa da, bu hukuka uyuldu. YNK’nin kurucusu Celal Talabani’nin rahatsızlığı ve 2017 yılından vefatının ardında durum değişti.

YNK iç çelişkilerle hızla zayıflarken, KDP farklı hamlelerle bu durumu lehine çevirmenin çabasına girdi. Bir yandan YNK’nin iç işlerine karışarak var olan krizi derinleştirirken, öte yandan YNK bölgesindeki nüfuzunu derinleştirmeye çalıştı. YNK’nin hükümet içindeki varlığı sembolik bir hale geldi.

Bütçenin bölgelere dağılımdan tutun, teamül haline gelen Federal Irak Cumhurbaşkanlığının seçimine kadar tüm politikalarını YNK’ye dayattı. Perde arkasında ise partilere bağlı olan istihbarat örgütlerinin gayri nizami yöntemleri devreye sokuldu. İki partinin birbirinden istihbarat elemanı kaçırma ve bunlardan elde edilen bilgilerle, basın üzerinden gerilimi artıran kampanyalar yürütüldü. Son bir yıldır Erbil ve Süleymaniye’de üst düzey istihbarat elamanlarına yönelik, karşılıklı birçok suikast gerçekleşti.

Bu bağlamda 1998 yılında oluşturulan mutabakat fiilen sona ererken, iki parti arasında tarihi arka planı da olan bir güvensizlik hakim hale geldi. Uzun yıllar YNK istihbarat biriminin başında olan Hawker Abdullah Resul, bir süre önce taraf değiştirerek Erbil’e yerleşti. Resul, 7 Ekim’de Erbil’de aracına yerleştirilen bombanın patlamasıyla yaşamını yitirdi.

KDP, YNK’yi bu suikastten sorumlu tutup, misilleme olarak, dört YNK’li üst düzey istihbaratçı hakkında yakalama kararı aldı. YNK iddiaları yalanladı ve suikastın Kürdistan Bölgesi’ni karıştırmak isteyen güçlerce tezgahlandığını savundu. Ancak KDP basını Resul’un suikastı üzerinden YNK karşıtı yoğun bir propaganda yürüttü.

Türkiye ve İran istihbaratının, cirit attıkları Erbil ve Süleymaniye’de, iki parti arasında var olan krizi fırsat bilerek, gerilimi çatışmaya dönüştürmek için, bu suikastı tezgahlaması akla aykırı bir durum değil. Ancak ne KDP, ne de YNK’nin bu tezgahları çözme ve engelleme gücü yok. Aksine İran ve Türkiye’den güç alarak birbirlerine karşı üstünlük sağlamanın derdindeler. Önümüzdeki dönemde benzer suikastların artması ve krizin çatışmaya dönüşme ihtimali var. Zira istihbarat kavgaları neden değil bir sonuç. Nedenlerine bakacak olursak da parti çıkarlarının öncelendiği, ulusal birlik ve kaygıların olmadığı, çıplak gerçeklik karşımıza çıkıyor. Güç paylaşımına dayalı denklemde KDP artık YNK’yi bir güç olarak görmüyor.

Bölgenin ekonomik gücünün tamamı KDP’nin elinde. YNK denetimindeki bölgelere ödemelerde ciddi sorunlar yaşanıyor. Memurlar maaşlarını alamıyor ve YNK’yi bundan sorumlu tutuyor. KDP bu huzursuzluğu kullanarak nüfuz devşirmeye çalışıyor. Daha fazla maaş vaadiyle istihbarat elemanları başta olmak üzere YNK’li kadroları transfer ediyor.

Parlamento tamamıyla işlevsiz hale gelmiş durumda. Bölge, Mesut Barzani ve oğul Mesrur ile yeğen Neçirvan Barzani tarafından yönetiliyor. YNK dışında diğer partiler sembolik hale gelen parlamentoyu sık sık protesto ediyor. Ancak hükümetin ortağı olan YNK’nin hükümet toplantılarını boykot etmesi yeni bir gelişme.

YNK bir süredir fiili olarak sona eren ’98 Mutabaka’tını yeniden hayata geçirmek istiyor. KDP’den talepleri var. Bu talepler karşılanana kadar hükümet toplantılarına katılmayacağını ve çözülmemesi halinde ise Süleymaniye ve Halepçe’yi kapsayan Soran hükümetini kurmakla tehdit ediyor. Zaten fiili olarak iki parça olan Federal Kürdistan Bölgesi’nin, resmi olarak da parçalanması, Kürtlerin büyük bedeller karşısında elde ettiği statünün berhava olması demektir. KDP şu an ulusal birlik karşıtı politikalarıyla neden olduğu krizi çözme zaruretiyle karşı karşıya. Çünkü kriz, KDP arasında da bir iç krize neden olmuş vaziyette. Neçirvan Barzani daha yumuşak yöntemleri savunurken, Mesut Barzani ve oğulları ise, şimdiye kadar ki politikaların devamında ısrarlı.

Barzani ailesi ya da daha doğru tabirle Mesut Barzani ve oğlu Mesrur Barzani ile Neçirvan Barzani arasındaki kavganın nedeni sadece YNK’ye yaklaşımla sınırlı değil. Kimin iktidarı eline geçireceği kavgası, kronik hale gelmiş. Her bir Barzani’nin kendine ait silahlı güçleri, medyası ve ekonomik ağı var. Neçirvan, YNK’nin varlığını, bir yönüyle Mesut ve Mesrur Barzani’ye karşı faydalanacağı bir denge olarak görüyor. Bafil Talabani ve Lahur Cengi Talabani arasındaki kriz şimdilik Bafil Talabani lehine sonuçlanmış olsa da, hem bitmiş değil, hem de YNK’den çok şey götürdü. İki partinin içeride yaşadığı iktidar kavgası, birbirlerine karşı güç savaşı, özelde Federal Kürdistan Bölgesi’ni, genelde ise Kürt halkının tamamını varoluşsal bir tehlikeyle karşı karşıya bırakıyor.

Diğer önemli husus olan dış güç ve faktörlerin etkilerine bakılınca üç odak göze çarpıyor. Bunlardan birincisi, İran ve Türkiye’nin bölgeye dönük etkileridir. İki güç de Kürtlerin varlık göstermesinden ve statü sahibi olmasından rahatsız. Kürt statü ve varlığını kendine tehlike olarak kodlamış ve düşmanlık üzerinden bir yaklaşıma sahip.

İki partinin kavgasından faydalanarak Federal Kürdistan Bölgesi’ndeki askeri, istihbari ve ekonomik nüfuzlarını önemli oranda geliştirdiler. Her iki ülke de, Kürtler arası çelişkileri, kavgayı ve çatışmayı derinleştiren bir politikaya sahip. Türkiye politikalarını KDP üzerinden yürütürken, YNK İran’ın siyasetini gözetiyor. İki ülkenin bir yere kadar çıkar rekabeti olsa da, Kürtlerin statüsünün ortadan kaldırılması ortak ve esas amaçtır.

Devrede olan diğer bir güç ise ABD ve kimi Avrupa ülkeleridir. Afganistan projesi iflas eden ABD, Irak’ta aynı akıbeti yaşamak istemiyor. Irak’ta benzer bir politikaya sahip olan İngiltere, Almanya ve Fransa da, Afganistan’ın aksine Irak’ta ABD’nin yanında duruyor. Rusya, Çin ve İran’ın Ortadoğu’daki nüfuz arayışına karşı istikrarlı bir Federal Irak ve buna bağlı istikrarlı bir Federal Kürdistan Bölgesi istiyor. ABD ve Avrupa, şimdi kadar buraya ciddi yatırımlarla, yardımlar yaptı. Bu yardımlar hala devam ediyor. Şii çoğunluklu Irak’ta Kürtleri önemli bir denge olarak görüyor ve Kürtlerin ortak bir idare olarak, bu pozisyonunun korunmasından yana bir politika güdüyorlar. Elbette İsrail’in bölgesel güvenliği de, bu politikanın önemli bir parçası.

Irak’ın içinde bulunduğu istikrarsızlık, Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesi’ne dönük ilhak niyetleri ve saldırıları; İran’ın süreklileşen füze saldırıları ABD ve Batılı müttefiklerini kaygılandırıyor. Zira bu saldırılara karşı durabilecek bir Kürt Hükümeti ve askeri gücü görmüyorlar. KDP ve YNK’nin idari ve askeri olarak birleşmesine dönük ekonomik yardımları ve politik telkinleri bir türlü sonuç vermiyor. Aksine sürekli hem kendi içinde hem de birbirleriyle didişen, çatışan ve ayrışan bir KDP ve YNK gerçekliği var. ABD ve müttefikleri, şimdiye kadar verdikleri ekonomik desteğin çoğunlukla Barzani ailesi ve belli bir düzeydeki YNK’li çevrelerce paylaşılması, verilen askeri teknoloji ve yardımların pazarlarda satılması, rüşvet, yolsuzluk ve kayırmacılığın normal hale gelmesinden rahatsız.

KDP ve YNK’nin yılan hikayesine dönen ‘Peşmergenin birleştirilmesi’ meselesi, en sonunda ABD ve Batılı müttefiklerinin de canına tak etti. Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesrur Barzani’nin 2022 Nisan’ında İngiltere’ye yaptığı ziyarette bu rahatsızlık, en üst düzeyde iletildi. Aynı zamanda Barzani’nin önüne bir dizi ev ödevi de konuldu. Bunun başında ise, bir an önce, iki partinin peşmerge güçlerinin ve peyder pey idarenin gerçek anlamda birleştirilmesiydi. Yapılan ekonomik yardımların sürmesi de buna bağlandı. Resmi tebliğin yanı sıra bir gözdağı olarak da Barzani ailesinin ABD ve Avrupa’daki malvarlığının küçük bir kısmı basın yoluyla ifşa edildi. Geçen süre içinde KDP ve YNK’nin bu uyarıyı bir blöf olarak algıladığı görüldü. Birleşme yerine iki ayrı idare, ayrışma noktasına geldi.

Ekim ayı içinde ABD’nin dış işleri, askeri ve maliye yetkililerinin içinde olduğu bir heyet, Hewler’i ziyaret etti. Edinilen bilgilere göre İngiltere’de belirlenen takvim, Mesrur’un önüne konuldu ve hiç de diplomatik olmayan uyarılar yapıldı.

Peşmergenin hızla birleştirilmemesi halinde ekonomik yardımların kesileceği ve siyasi desteğin gözden geçirileceği iletildi. Aynı zamanda kağıt üzerinde yapılan Peşmerge ile idari yapıdaki birleşmenin de kabul edilmeyeceği, gerçek bir birleşme, şeffaflık ve demokratikleşme talebi tekrarlandı. On gün önce Hewler’i ziyaret eden Biden’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan Sorumlu Özel Temcilcisi Bret McGurk da aynı uyarıları yaptı. Şimdi hem KDP, hem de YNK tercih yapmakla karşı karşıya. Ya aile çıkarlarını ya da Kürt halkının çıkarlarını tercih edecekler. Bu aynı zamanda ciddi bir sıkışmaya da işaret ediyor.

Gelişmelerde belirleyici bir faktör de PKK oluyor. KDP ile yaşanan tüm sorunlara rağmen Federal Kürdistan Bölgesi’nin statüsünün tehlikeye girmemesi için son dönemlerde YNK başta olmak üzere diğer parti ve hareketlerle görüşme yaptığı, toplumda nüfuz sahibi olan şahsiyetlere mektuplar yazarak, ortaklaşma konusunda telkinlerde bulunduğu bilgisi var. Federal Kürdistan Bölgesi’nde yayın yapan KNN televizyonuna röportaj veren Murat Karayılan, önemli açıklamalarda bulundu ve Kürtler arasında birliğin sağlamasına dönük çalışmalarının ipuçlarını verdi. KDP nezdinde de aynı çabaların sürdürüldüğü, ancak KDP’nin şimdiye kadar bu çabalara bir cevap vermediği bilgisi var.

Başa dönecek olursak, Bafıl Talabani’nin Özerk Yönetimi ziyaret etmesinin, yukarıdaki faktörlerin sonucu olduğu açık. Talabani’nin Rojava ziyareti öncesi, YNK’nin çağrısıyla KDP ve bağlaşıkları dışında, tüm Kürt partilerinin katılımıyla, Dukan’da önemli bir toplantı yapıldı. Toplantıda KDP ile ilişkiler başta olmak üzere, Federal Kürdistan Bölgesi yönetimine katılım şartları ile Kürt partileriyle ilişkiler tartışıldı. Toplantının bir sonucu olarak açığa çıkan KDP ile gerçek ve şeffaf bir ilişki talebi, Neçirvan Barzani üzerinden iletildi. Ardından Özerk Yönetim’in ziyareti gerçekleşti. Dolayısıyla şunu bir kez daha açıkça belirtmek gerekir ki, Bafil Talabani’nin ziyareti tesadüfi bir durum değil.

Özellikle Uluslararası Koalisyon Güçleri Komutanı General Matthew McFarlane’nin eş zamanlı olarak Rojava’da olması ve Talabani ve DSG Komutanı Mazlum Abdi ile fotoğraf vermesi de tesadüf değil. Dolayısıyla Bafil Talabani’nin Özerk Yönetimi ziyaret etmesinin en azından ABD tarafından desteklendiğini görmek gerekir.

Fotoğraftan Kürtlerin sadece Federal Kürdistan Bölgesi’nde değil, aynı zamanda Kuzey ve Doğu Suriye’de de Özerk Yönetimle ortak ve iyi ilişkilerin geliştirilmesi mesajı çıkıyor. Bu bağlamda Kürtlerin bu ziyaretten beklenti içine girmesinin bir anlamı var. Önemli olansa Bafıl Talabani ve YNK’sinin bu adımı, ne kadar stratejik bir hale getireceği ve geliştireceğidir.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yetkilileri ve DSG Genel Komutanı Abdi’nin verdiği demeçlerde ziyareti önemli gördükleri ve daha ileriye götürülmesi niyetleri beyan edildi. KDP’ye yakın çevreler, bu ziyaretten rahatsız oldu. Resmi ağızlardan bir açıklama olmadığından, bu rahatsızlığın, KDP’nin resmi politikası olup olmadığını kestirmek zor. Ancak elbette Federal Kürdistan’daki partilerin Rojava ile iyi ve ortak ilişkilerinin, KDP’ye yansımaları olacaktır.

Var olan tablodan YNK’nin Kürt halkı lehine bir eğilime girdiği görülüyor. Tercihini bu yönde sürdürürse, hem içinde olduğu krizi aşacak, hem de Kürtler arası birlikte önemli rol oynayacaktır. KDP’nin nasıl bir tercih yapacağı ise şimdilik belirsiz. Kürt halkının talebi KDP’nin de, Türkiye ile olan ilişkilerinin etkisinden çıkarak, ulusal birlik yönünde adım atmasıdır. Bu yönde adım atarsa, varlık yokluk mücadelesi veren Kürt halkı, hem rahat bir nefes alacak, hem tarihin, Kürt halkının önüne çıkardığı fırsattan yararlanmasında pay sahibi olacaktır. Önümüzdeki dönemde bunu yaşayarak göreceğiz.

Sonuç olarak KDP ve YNK’nin çelişki ve çatışması Kürt halkına zarar veriyor. Birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için, Türkiye ve İran gibi güçlere dayanmak, herkesin kaybetmesinden başka sonuç vermiyor. Aksine büyük fırsatların heba edilmesine neden oluyor. Federal Kürdistan Bölgesi’nin son otuz yılda gösterdiği en önemli gerçeklerden biri, iki ayrı askeri, ekonomik, idari ve diplomatik varlığın aynı yapı içinde olmayacağıdır. Rojava’da on yıllık deneyim ise bir yönetimin nasıl olması gerektiğini gösterdi.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik mesleğine Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.

QOSHE - Bafıl Talabani’nin Rojava ziyareti: Kürt birliğinde yeni başlangıç mı? - Abdulmelik Ş.bekir Kimdir?
menu_open
Columnists . News Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bafıl Talabani’nin Rojava ziyareti: Kürt birliğinde yeni başlangıç mı?

13 7 39
26.12.2022

Federal Kürdistan Bölgesi’nde son dönemlerde önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir yandan KDP ve YNK’nin sürdürülemez hale gelen çelişki ve krizleri; öte yandan YNK Genel Başkanı Bafıl Talabani’nin Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni ziyareti…

Yerel, bölgesel ve küresel ajandaların iç içe geçtiği Kürt coğrafyasında hiçbir gelişme tesadüfi olmaz. Bu nedenle Talabani’nin Özerk Yönetimi ziyareti, Kürtler arasında oldukça olumlu karşılandı. Hem beklenti oluşturdu, hem de merak uyandırıcı senaryoları beraberinde getirdi. Beklenti oluşturmasının nedeni, son yıllarda Kürtlerin karşılaştığı saldırılar ve gelecek kaygısıyla ilgi bir durum.

Ulusal birlik başta olmak üzere, Kürt halkı için öncelikli konularda, on yıllardır bu amaçla çok sayıda görüşme, toplantı ve konferans yapıldı. Önemli aşamaların kaydedildiği süreçler yaşandı.

KDP’nin engelleyici politikaları nedeniyle ulusal birlik konusundaki umut ve beklenti, son yıllarda yerini karamsarlığa bıraktı. Bafıl Talabani’nin Özerk Yönetimi, bu özleme denk geldi. Ziyarete gösterilen teveccüh, Kürtlerin ulusal birlik konusunda ne kadar hassas olduğunu ve bunun acil bir ihtiyaç haline geldiğini tekrar teyit etti. Bu yönüyle Kürtler adına siyaset yapan tüm parti ve aktörlere önemli bir mesajdır.

Kürt halkının bu hassasiyeti, özellikle ulusal birlik karşıtı politikalara kayan KDP için ciddi bir uyarı anlamına geliyor. Talabani ve YNK’sinin bu ziyareti bir strateji mi, yoksa taktik bir hamle olarak mı gerçekleştirdiği merak edilen hususların başında geliyor. Bunu da önümüzdeki kısa gelecekte yaşayarak göreceğiz ancak şimdiden kimi değerlendirmeler yapmak da mümkün.

Ziyaretin perde arkasına baktığımızda iki önemli faktör göze çarpıyor. Birincisi, KDP ile yaşanan kriz, ikincisi ise ABD ve kimi Avrupa ülkelerinin Federal Kürdistan Bölgesi’nde ilişkileri bağlamında iki partiden istediği ve hatta son uyarılar eşliğinde dayattığı ‘birleşin’ baskısıdır. Elbette başka faktörler de sıralanabilir ama bu iki konu belirleyici durumda. İki partinin 1990 yılında başlayan hakimiyet için mücadele serüveni, 1998 yılında, Washington anlaşmasıyla Federal Kürdistan Bölgesi’nin paylaşımına dayanan bir anlaşmayla şekillendi. İktidar kavgasında zaman zaman krizli durumlar yaşansa da, bu hukuka uyuldu. YNK’nin kurucusu Celal Talabani’nin rahatsızlığı ve 2017 yılından vefatının ardında durum değişti.

YNK iç çelişkilerle hızla zayıflarken, KDP farklı hamlelerle bu durumu lehine çevirmenin çabasına girdi. Bir yandan YNK’nin iç işlerine karışarak var olan krizi derinleştirirken, öte yandan YNK bölgesindeki nüfuzunu derinleştirmeye çalıştı. YNK’nin hükümet içindeki varlığı sembolik bir hale geldi.

Bütçenin bölgelere dağılımdan tutun, teamül haline gelen Federal Irak Cumhurbaşkanlığının seçimine kadar tüm politikalarını YNK’ye dayattı. Perde arkasında ise partilere bağlı olan istihbarat örgütlerinin gayri nizami yöntemleri devreye sokuldu. İki partinin birbirinden istihbarat elemanı kaçırma ve bunlardan elde edilen bilgilerle, basın üzerinden gerilimi artıran kampanyalar yürütüldü. Son bir yıldır Erbil ve Süleymaniye’de üst düzey istihbarat elamanlarına yönelik, karşılıklı birçok suikast gerçekleşti.

Bu bağlamda 1998 yılında oluşturulan mutabakat fiilen sona ererken, iki parti arasında tarihi arka planı da olan bir güvensizlik hakim hale geldi. Uzun yıllar YNK istihbarat biriminin başında olan Hawker Abdullah Resul, bir süre önce taraf değiştirerek Erbil’e yerleşti. Resul, 7 Ekim’de Erbil’de aracına yerleştirilen bombanın patlamasıyla yaşamını yitirdi.

KDP, YNK’yi bu suikastten sorumlu tutup, misilleme olarak, dört YNK’li üst düzey istihbaratçı hakkında yakalama kararı aldı. YNK iddiaları yalanladı ve suikastın Kürdistan Bölgesi’ni karıştırmak isteyen güçlerce tezgahlandığını savundu. Ancak KDP basını Resul’un suikastı üzerinden YNK karşıtı yoğun bir propaganda yürüttü.

Türkiye ve İran istihbaratının, cirit attıkları Erbil ve Süleymaniye’de, iki parti arasında var olan krizi fırsat bilerek, gerilimi çatışmaya dönüştürmek için, bu suikastı tezgahlaması akla aykırı bir durum değil. Ancak ne KDP, ne de YNK’nin bu tezgahları çözme ve engelleme gücü yok. Aksine İran ve Türkiye’den güç alarak birbirlerine karşı üstünlük sağlamanın derdindeler. Önümüzdeki dönemde benzer suikastların artması ve krizin çatışmaya dönüşme ihtimali var. Zira istihbarat kavgaları neden değil bir sonuç. Nedenlerine bakacak olursak da parti çıkarlarının öncelendiği, ulusal birlik ve kaygıların olmadığı, çıplak gerçeklik karşımıza çıkıyor. Güç paylaşımına dayalı denklemde KDP artık YNK’yi bir güç olarak görmüyor.

Bölgenin ekonomik gücünün tamamı KDP’nin elinde. YNK denetimindeki bölgelere ödemelerde ciddi sorunlar yaşanıyor. Memurlar maaşlarını alamıyor ve YNK’yi bundan sorumlu tutuyor. KDP bu huzursuzluğu kullanarak nüfuz devşirmeye çalışıyor. Daha fazla maaş vaadiyle istihbarat elemanları başta olmak üzere YNK’li kadroları transfer ediyor.

Parlamento........

© Gazete Karınca


Get it on Google Play