Ben sakin bir insandım ta ki insanlarla tanışana kadar |
Hayat bana her gün şunu hatırlatıyor:
Ben gayet normal bir insanım…
Ta ki diğer insanların normal sandığı şeylerle karşılaşana kadar.
Mesela geçen gün markette sıra bekliyorum.
Öndeki beyefendi kasiyere öyle bir çıkıştı ki sanırsın fiyatları NASA belirledi ve kendisi de baş mühendisi:
“Bu ürün indirimdeydi, kasada niye farklı geçti?”
Kasiyer barkodu okuttu, ekrana baktı ve içinden “Rabbim sabır ver…” der gibi bir gülümsemeyle açıkladı:
“Beyefendi, elinizde tuttuğunuz şey makarna. İndirimde olan makarna sosu idi.”
Adam bir an durdu.
Durdu ama makarnayı öyle bir inceledi ki…
Ben sandım ki paket az sonra konuşacak:
“Dostum, ben sos değilim… Ama isterse ona da razıyım.”
Ben arkada düşünüyorum:
“Bu adamın özgüveniyle ben şu an ülke yönetiyordum.”
Daha sonra asansöre geçiyoruz.
O kapı kapanırken kendini içeri atan insanlar yok mu?
Sanki kazan dairesinde altın bulmuş gibi koşuyor.
Ama asansöre girince bir huzur, bir duruluk…
“Benim acelem yoktu zaten.”
Aaa, tabii tabii.
O zaman kapıya kafa atarcasına koşman tamamen hobi faaliyetiydi herhalde.
Bir de var ya…
Soruyu kendi sorup cevabı da kendisi verenler.
Ben sadece orada oksijen tüketiyorum.
– “Sence bugün hava soğuk mu?”
– “Biraz…”
– “Evet evet, ben de öyle düşünmüştüm zaten.”
Tamam kardeşim, kendi kendine konuşuyorsan bana niye röportaj yaptırıyorsun?
Ben meteoroloji uzmanı değilim, ayrıca havayı sen de hissediyorsun zaten.
Ne istiyorsun benden? Onay mı? Takdir mi? Diplomamı mı?
Günün sonunda eve gidiyorum.
Yastığa kafamı koyuyorum ve diyorum ki: “Bugün yine saçma sapan insanlarla dolu dünyada hayatta kaldım. Bu başarıyı kendi kendime alkışlıyorum.”
Hayat dediğin şey…
Biraz sabır, biraz mizah, çokça “Ben bu gezegene yanlış mı geldim?” sorgusu.
Ama yine de gülüyorum.
Çünkü gülmezsem büyük ihtimal belgesellere konu olurum:
“Sakin bir vatandaşın toplumsal çöküşü.”
Ben gayet normal bir insanım…
Ta ki diğer insanların normal sandığı şeylerle karşılaşana kadar.
Mesela geçen gün markette sıra bekliyorum.
Öndeki beyefendi kasiyere öyle bir çıkıştı ki sanırsın fiyatları NASA belirledi ve kendisi de baş mühendisi:
“Bu ürün indirimdeydi, kasada niye farklı geçti?”
Kasiyer barkodu okuttu, ekrana baktı ve içinden “Rabbim sabır ver…” der gibi bir gülümsemeyle açıkladı:
“Beyefendi, elinizde tuttuğunuz şey makarna. İndirimde olan makarna sosu idi.”
Adam bir an durdu.
Durdu ama makarnayı öyle bir inceledi ki…
Ben sandım ki paket az sonra konuşacak:
“Dostum, ben sos değilim… Ama isterse ona da razıyım.”
Ben arkada düşünüyorum:
“Bu adamın özgüveniyle ben şu an ülke yönetiyordum.”
Daha sonra asansöre geçiyoruz.
O kapı kapanırken kendini içeri atan insanlar yok mu?
Sanki kazan dairesinde altın bulmuş gibi koşuyor.
Ama asansöre girince bir huzur, bir duruluk…
“Benim acelem yoktu zaten.”
Aaa, tabii tabii.
O zaman kapıya kafa atarcasına koşman tamamen hobi faaliyetiydi herhalde.
Bir de var ya…
Soruyu kendi sorup cevabı da kendisi verenler.
Ben sadece orada oksijen tüketiyorum.
– “Sence bugün hava soğuk mu?”
– “Biraz…”
– “Evet evet, ben de öyle düşünmüştüm zaten.”
Tamam kardeşim, kendi kendine konuşuyorsan bana niye röportaj yaptırıyorsun?
Ben meteoroloji uzmanı değilim, ayrıca havayı sen de hissediyorsun zaten.
Ne istiyorsun benden? Onay mı? Takdir mi? Diplomamı mı?
Günün sonunda eve gidiyorum.
Yastığa kafamı koyuyorum ve diyorum ki: “Bugün yine saçma sapan insanlarla dolu dünyada hayatta kaldım. Bu başarıyı kendi kendime alkışlıyorum.”
Hayat dediğin şey…
Biraz sabır, biraz mizah, çokça “Ben bu gezegene yanlış mı geldim?” sorgusu.
Ama yine de gülüyorum.
Çünkü gülmezsem büyük ihtimal belgesellere konu olurum:
“Sakin bir vatandaşın toplumsal çöküşü.”
Ta ki diğer insanların normal sandığı şeylerle karşılaşana kadar.
Mesela geçen gün markette sıra bekliyorum.
Öndeki beyefendi kasiyere öyle bir çıkıştı ki sanırsın fiyatları NASA belirledi ve kendisi de baş mühendisi:
“Bu ürün indirimdeydi, kasada niye farklı geçti?”
Kasiyer barkodu okuttu, ekrana baktı ve içinden “Rabbim sabır ver…” der gibi bir gülümsemeyle açıkladı:
“Beyefendi, elinizde tuttuğunuz şey makarna. İndirimde olan makarna sosu idi.”
Adam bir an durdu.
Durdu ama makarnayı öyle bir inceledi ki…
Ben sandım ki paket az sonra konuşacak:
“Dostum, ben sos değilim… Ama isterse ona da razıyım.”
Ben arkada düşünüyorum:
“Bu adamın özgüveniyle ben şu an ülke yönetiyordum.”
Daha sonra asansöre geçiyoruz.
O kapı kapanırken kendini içeri atan insanlar yok mu?
Sanki kazan dairesinde altın bulmuş gibi koşuyor.
Ama asansöre girince bir huzur, bir duruluk…
“Benim acelem yoktu zaten.”
Aaa, tabii tabii.
O zaman kapıya kafa atarcasına koşman tamamen hobi faaliyetiydi herhalde.
Bir de var ya…
Soruyu kendi sorup cevabı da kendisi verenler.
Ben sadece orada oksijen tüketiyorum.
– “Sence bugün hava soğuk mu?”
– “Biraz…”
– “Evet evet, ben de öyle düşünmüştüm zaten.”
Tamam kardeşim, kendi kendine konuşuyorsan bana niye röportaj yaptırıyorsun?
Ben meteoroloji uzmanı değilim, ayrıca havayı sen de hissediyorsun zaten.
Ne istiyorsun benden? Onay mı? Takdir mi? Diplomamı mı?
Günün sonunda eve gidiyorum.
Yastığa kafamı koyuyorum ve diyorum ki: “Bugün yine saçma sapan insanlarla dolu dünyada hayatta kaldım. Bu başarıyı kendi kendime alkışlıyorum.”
Hayat dediğin şey…
Biraz sabır, biraz mizah, çokça “Ben bu gezegene yanlış mı geldim?” sorgusu.
Ama yine de gülüyorum.
Çünkü gülmezsem büyük ihtimal belgesellere konu olurum:
“Sakin bir vatandaşın toplumsal çöküşü.”
Mesela geçen gün markette sıra bekliyorum.
Öndeki beyefendi kasiyere öyle bir çıkıştı ki sanırsın fiyatları NASA belirledi ve kendisi de baş mühendisi:
“Bu ürün indirimdeydi, kasada niye farklı geçti?”
Kasiyer barkodu okuttu, ekrana baktı ve içinden “Rabbim sabır ver…” der gibi bir gülümsemeyle açıkladı:
“Beyefendi, elinizde tuttuğunuz şey makarna. İndirimde olan makarna sosu idi.”
Adam bir an durdu.
Durdu ama makarnayı öyle bir inceledi ki…
Ben sandım ki paket az sonra konuşacak:
“Dostum, ben sos değilim… Ama isterse ona da razıyım.”
Ben arkada düşünüyorum:
“Bu adamın özgüveniyle ben şu an ülke yönetiyordum.”
Daha sonra asansöre geçiyoruz.
O kapı kapanırken kendini içeri atan insanlar yok mu?
Sanki kazan dairesinde altın bulmuş gibi koşuyor.
Ama asansöre girince bir huzur, bir duruluk…
“Benim acelem yoktu zaten.”
Aaa, tabii tabii.
O zaman kapıya kafa atarcasına koşman tamamen hobi faaliyetiydi herhalde.
Bir de var ya…
Soruyu kendi sorup cevabı da kendisi verenler.
Ben sadece orada oksijen tüketiyorum.
– “Sence bugün hava soğuk mu?”
– “Biraz…”
– “Evet evet, ben de öyle düşünmüştüm zaten.”
Tamam kardeşim, kendi kendine konuşuyorsan bana niye röportaj yaptırıyorsun?
Ben meteoroloji uzmanı değilim, ayrıca havayı sen de hissediyorsun zaten.
Ne istiyorsun benden? Onay mı? Takdir mi? Diplomamı mı?
Günün sonunda eve gidiyorum.
Yastığa kafamı koyuyorum ve diyorum ki: “Bugün yine saçma sapan insanlarla dolu dünyada hayatta kaldım. Bu başarıyı kendi kendime alkışlıyorum.”
Hayat dediğin şey…
Biraz sabır, biraz mizah, çokça “Ben bu gezegene yanlış mı geldim?” sorgusu.
Ama yine de gülüyorum.
Çünkü gülmezsem büyük ihtimal belgesellere konu olurum:
“Sakin bir vatandaşın toplumsal çöküşü.”
Öndeki beyefendi kasiyere öyle bir çıkıştı ki sanırsın fiyatları NASA belirledi ve kendisi de baş mühendisi:
“Bu ürün indirimdeydi, kasada niye farklı geçti?”
Kasiyer barkodu okuttu, ekrana baktı ve içinden “Rabbim sabır ver…” der gibi bir gülümsemeyle açıkladı:
“Beyefendi, elinizde tuttuğunuz şey makarna. İndirimde olan makarna sosu idi.”
Adam bir an durdu.
Durdu ama makarnayı öyle bir inceledi ki…
Ben sandım ki paket az sonra konuşacak:
“Dostum, ben sos değilim… Ama isterse ona da razıyım.”
Ben arkada düşünüyorum:
“Bu adamın özgüveniyle ben şu an ülke yönetiyordum.”
Daha sonra asansöre geçiyoruz.
O kapı kapanırken kendini içeri atan insanlar yok mu?
Sanki kazan dairesinde altın bulmuş gibi koşuyor.
Ama asansöre girince bir huzur, bir duruluk…
“Benim acelem yoktu zaten.”
Aaa, tabii tabii.
O zaman kapıya kafa atarcasına koşman tamamen hobi faaliyetiydi herhalde.
Bir de var ya…
Soruyu kendi sorup cevabı da kendisi verenler.
Ben sadece orada oksijen tüketiyorum.
– “Sence bugün hava soğuk mu?”
– “Biraz…”
– “Evet evet, ben de öyle düşünmüştüm zaten.”
Tamam kardeşim, kendi kendine konuşuyorsan bana niye röportaj yaptırıyorsun?
Ben meteoroloji uzmanı değilim, ayrıca havayı sen de hissediyorsun zaten.
Ne istiyorsun benden? Onay mı? Takdir mi? Diplomamı mı?
Günün sonunda eve gidiyorum.
Yastığa kafamı koyuyorum ve diyorum ki: “Bugün yine saçma sapan insanlarla dolu dünyada hayatta kaldım. Bu başarıyı kendi kendime alkışlıyorum.”
Hayat dediğin şey…
Biraz sabır, biraz mizah, çokça “Ben bu gezegene yanlış mı geldim?” sorgusu.
Ama yine de gülüyorum.
Çünkü gülmezsem büyük ihtimal belgesellere konu olurum:
“Sakin bir vatandaşın toplumsal çöküşü.”
“Bu ürün indirimdeydi, kasada niye farklı geçti?”
Kasiyer barkodu okuttu, ekrana baktı ve içinden “Rabbim sabır ver…” der gibi bir gülümsemeyle açıkladı:
“Beyefendi, elinizde tuttuğunuz şey makarna. İndirimde olan makarna sosu idi.”
Adam bir an durdu.
Durdu ama makarnayı öyle bir inceledi ki…
Ben sandım ki paket az sonra konuşacak:
“Dostum, ben sos değilim… Ama isterse ona da razıyım.”
Ben arkada düşünüyorum:
“Bu adamın özgüveniyle ben şu an ülke yönetiyordum.”
Daha sonra asansöre geçiyoruz.
O kapı kapanırken kendini içeri atan insanlar yok mu?
Sanki kazan dairesinde altın bulmuş gibi koşuyor.
Ama asansöre girince bir huzur, bir duruluk…
“Benim acelem yoktu zaten.”
Aaa, tabii tabii.
O zaman kapıya kafa atarcasına koşman tamamen hobi faaliyetiydi herhalde.
Bir de var ya…
Soruyu kendi sorup cevabı da kendisi verenler.
Ben sadece orada oksijen tüketiyorum.
– “Sence bugün hava soğuk mu?”
– “Biraz…”
– “Evet evet, ben de öyle düşünmüştüm zaten.”
Tamam kardeşim, kendi kendine konuşuyorsan bana niye röportaj yaptırıyorsun?
Ben meteoroloji uzmanı değilim, ayrıca havayı sen de hissediyorsun zaten.
Ne istiyorsun benden? Onay mı? Takdir mi? Diplomamı mı?
Günün sonunda eve gidiyorum.
Yastığa kafamı koyuyorum ve diyorum ki: “Bugün yine saçma sapan insanlarla dolu dünyada hayatta kaldım. Bu başarıyı kendi kendime alkışlıyorum.”
Hayat dediğin şey…
Biraz sabır, biraz mizah, çokça “Ben bu gezegene yanlış mı geldim?” sorgusu.
Ama yine de gülüyorum.
Çünkü gülmezsem büyük ihtimal belgesellere konu olurum:
“Sakin bir vatandaşın toplumsal çöküşü.”
Kasiyer barkodu okuttu, ekrana baktı ve içinden “Rabbim sabır ver…” der gibi bir gülümsemeyle açıkladı:
“Beyefendi, elinizde tuttuğunuz şey makarna. İndirimde olan makarna sosu idi.”
Adam bir an durdu.
Durdu ama makarnayı öyle bir inceledi ki…
Ben sandım ki paket az sonra konuşacak:
“Dostum, ben sos değilim… Ama isterse ona da razıyım.”
Ben arkada düşünüyorum:
“Bu adamın özgüveniyle ben şu an ülke yönetiyordum.”
Daha sonra asansöre geçiyoruz.
O kapı kapanırken kendini içeri atan insanlar yok mu?
Sanki kazan dairesinde altın bulmuş gibi koşuyor.
Ama asansöre girince bir huzur, bir duruluk…
“Benim acelem yoktu zaten.”
Aaa, tabii tabii.
O zaman kapıya kafa atarcasına koşman tamamen hobi faaliyetiydi herhalde.
Bir de var ya…
Soruyu kendi sorup cevabı da kendisi verenler.
Ben sadece orada oksijen tüketiyorum.
– “Sence bugün hava soğuk mu?”
– “Biraz…”
– “Evet evet, ben de öyle düşünmüştüm zaten.”
Tamam kardeşim, kendi kendine konuşuyorsan bana niye röportaj yaptırıyorsun?
Ben meteoroloji uzmanı değilim, ayrıca havayı sen de hissediyorsun zaten.
Ne istiyorsun benden? Onay mı? Takdir mi? Diplomamı mı?
Günün sonunda eve gidiyorum.
Yastığa kafamı koyuyorum ve diyorum ki: “Bugün yine saçma sapan insanlarla dolu dünyada hayatta kaldım. Bu başarıyı kendi kendime........