Suriyeli Aleviler: Ölüme bir nefes ötede
Bir yandan “Alevilere yönelik kitlesel katliam yok”, “HTŞ azınlıklara güvenceler veriyor” ve “Olumsuzluklar kontrol dışı grupların işi” propagandası tıkır tıkır işliyor. Yeter ki HTŞ yönetimine zeval gelmesin! Güvenceniz Ebu Muhammed el Colani; koltuklarınıza yayılıp dizi keyfine devam edebilirsiniz!
Diğer yandan güvenceden bahsedenlerin sinik mantığını görüyoruz: “Ne sandınız, diktatöre payanda olmanın bedeli olmayacak mı?”
Alevilerin başına gelenleri meşrulaştıran HTŞ’ci tayfa da diyor ki; “Eski rejimin suçlarına ortak olmuş Sünnilere de operasyon yapılıyor.”
Diğer yandan sözü Alevi soykırımından açıp inandırıcılığını yitirmeden durumun vahametini ortaya koyamaz mıyız?
İbni Teymiyye’nin “Aleviler ve Şiiler Yahudi ve Hristiyanlardan daha büyük kâfirlerdir; ümmet için verdikleri zarar, savaş halinde olduğumuz kâfirlerin verdiği zarardan daha büyüktür. Katli vaciptir” fetvasıyla kafayı bulmuş tekfirci selefilerin silahlarıyla ve ürkütücü sloganlarıyla Alevi köylerine ve mahallelerine dalmasından daha korkutucu ne olabilir?
İdari meselelere bakan üç hakim gibi onlarca Alevinin cesedinin yol kenarına atılmış olarak bulunmasından daha korkunç ne olabilir? Ya da Tartus’tan Şam’a giderken üç Alevi din adamının öldürülmesi? Yahut Şeyh Ali Dib Ebu Rami ve eşinin cesedinin yol kenarında bulunması? Lazkiye’ye bağlı Ayn Şarkiye köyünde biri çocuk üç Alevi çiftçinin katledilmesi? Dr. Kusay el Zir ve Prof. Dr. Raşa el Ali gibi isimlerin kaçırılması?
Ve vakıalar artıyor…
Devrik rejim adına suç işlemiş olsalar bile evleri basılan kişilerin eşlerine, çocuklarına ve yakın akrabalarına her türden kötülüklerin yapılmasından daha iğrenç ne olabilir? Sıra sıra dizilmiş ya da yere yatırılmış insanların darp edilmesinden, köpek gibi havlatılmasından ve küfredilmesinden daha aşağılık ne olabilir? İnsanların kaçırılıp infaz edilmesi, işkenceden geçirilmesi ve her an bir bedel ödeme korkusuyla yaşatılması “HTŞ’nin işi değil” diyerek daha ne kadar hafifletilebilir?
Kontrol noktasında Alevi olduğunu söylerse ya da sahile özgü şiveyle konuşursa başının belaya gireceğini bilen insanın dili bugünlerde düğümlüdür. Verecekleri sesin ölüm olarak dönmesinin korkusu sinmiştir. Konuşamazlar. Ancak artık kaybedecek bir şeyi kalmayanlar ve evlerine ateş düşenler birkaç kelam edebilir.
***
“Alevi katliamı vardır, HTŞ de bundan sorumludur” diyebilmek için Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) gibi muhalif yapılardan bir haberin gelmesi mi gerekiyor?
23 Ocak’ta Humus’tan feci haberler geldi. HTŞ’nin günler öncesinde ilan ettiği operasyon vilayetin batı kırsalındaki Fahel, Meryemin, El Kabu, Hirbet el Hamam, Arkaya, El Şaniyye, Hadese ve Harkal köylerini hedef aldı.
SOHR gelişmeleri 25 Ocak’ta şöyle geçti: “Alevi, Şii ve Mürşidiye topluluklarına mensup sivillerin yaşadığı kasaba ve köylerde Askeri Operasyonlar İdaresi’ne bağlı yerel gruplar tarafından işlenen ihlaller, suçlar ve yargısız infazlarda dramatik bir artış yaşandı. Son 72 saatte öldürülen sivillerin sayısı 22’yi buldu.”
İhlaller arasında rastgele tutuklamalar, tacizler, aşağılamalar, dini sembollere saldırılar sıralandı. “Bu suçlar, eşi benzeri görülmemiş bir şiddet düzeyini yansıtan korkunç cinayet suçlarına ve öldürülen sivillerin cesetlerine saygısızlığa dönüşmüştür” denildi.
SOHR daha sonra ölü sayısını 35 olarak güncellerken 40 kişinin hala kayıp olduğunu bildirdi.
Köy sakinleriyle konuşan gazeteci Cenan Musa’ya göre 23 Ocak’ta minibüs ve kamyonetlerle Fahel’e gelen silahlı adamlar, rastgele ateş etmeye başladı; evleri tahrip edip yağmaladı; erkek, kadın yaşlı ayırmadan köylüleri dövdü; dini semboller parçaladı; o sırada Şam-Fahel otobüsünden inen iki adamı oracıkta öldürdü. Köylüler kayıp sayısını 58 olarak verdi. Bazı cesetler köy yakınında yollarda bulundu. Aynı gün Meryemin köyü basıldı. Silahlı adamlar orada da rastgele ateş etti, evlere girdi, değerli eşyaları çaldı. Mürşidiye tarikatının kurucusu Süleyman el Mürşid'in resmi indirilip köylülerden üzerine basmaları emredildi. Erkekler dövüldü, havlamaya zorlandı. İki kişi öldürdü. Özellikle eski asker ve polisler gözaltına alındı.
Cesetleri bulunan 16 kişiden 13’ü eski asker ve polisti. Hepsi de HTŞ’nin uzlaşma masasına gitmiş ve silahlarını teslim etmiş ve kendilerine ‘aman’........
© Gazete Duvar
visit website