İsrail’in Lübnan’daki saldırganlığının tetiklediği çatışma senaryoları karşısında bölgedeki aktörler korkularına göre pozisyon alıyor. Lübnan düşerse sıradaki ülke Suriye.
Suriye’nin çatışmaya sürüklenmesi en başta bu ülkede işgalci konumunda olan, muhalif Suriye Milli Ordusu’nu besleyen ve IŞİD artığı Heyet Tahrir el Şam’a (HTŞ) kalkan olan Türkiye’yi yeniden hesap kitap yapmaya itiyor. Bunu Cumhur İttifakı’nın değişen tutumundan da anlıyoruz. Bir tarafta Suriye ile ilişkileri normalleştirmeye dönük çağrılar artıyor. Diğer tarafta teröre karşı 6 yıldır Pençe operasyonlarının kilidini kapatacağını müjdelerken birdenbire İmralı-Kandil hattını açıyor, DEM Parti’ye kucak açıyor. Temellendirilmesi namümkün “İsrail Türkiye’ye saldırabilir” iddiasını bir korkuluğa çeviriyor. Belki içeride Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı yeniden seçtirme ya da anayasa değişikliğiyle ilgili yol temizliği yapmak için bu korkuyu kullanıyor. Suriye’de de siyasi ve diplomatik flörtle etkileyemediği Beşşar el Esad’ı İsrail korkusuyla koşulsuz normalleşmeye teşvik ediyor. Bütün aksi çıkarımlara rağmen Esad, Türk askerinin çekilmesi ve terör örgütlerine verilen desteğin kesilmesini garanti etmeyen bir diyaloğa girmeyeceğini söylüyor. Bunu 25 Ağustos’ta Halk Meclisi’nin açılışında da tekrarladı.
***
Olası normalleşmede hedef olarak Amerikan destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve özerk yönetimin dağıtılmasını belirleyen Erdoğan, 15 Ekim’de Balkan turundan dönüşte “Rusya, İran ve Suriye'nin daha etkili tedbirler alması elzemdir” dedi. Halbuki Suriye’den Irak’a tüm sınır boyunca ‘güvenlik kemeri’ oluşturmak için Türkiye’nin kendi göbeğini kendisinin keseceğini söyleyip duruyordu. Umudunu Şam-Tahran-Moskova eksenine bırakmış gözüküyor.
Suriye’nin ateş çemberine alınma tehlikesi Esad’ın da tercihlerini gözden geçirmeye zorluyor.
İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarını genişletmesi ya da Esad’ın İran destekli güçlerin Golan’dan İsrail’e cephe açmasına izin vermesi sakındığı bazı gelişmeleri tetikleyebilir:
2011’in başına dönülebilir; Suriye, Fırat’ın doğusunu tamamen kaybedebilir; Türkiye destekli güçler 2016’nın sonunda çekildikleri Halep’i ele geçirmeye kalkışabilir; İdlib’de HTŞ liderliğindeki Futh’ul Mubin koalisyonu Halep’in batısı, Hama’nın kuzeyi ve Lazkiye’nin kuzeydoğusundaki hükümet güçlerine yüklenebilir; Türkiye çatışmaları sınırdan uzak tutmak için kontrol alanını genişletebilir; Amerikan güçleri Deyr el Zor’dan Irak-Suriye-Ürdün üçgenindeki Tanaf’a doğru bir hamle geliştirip Suriye-Irak sınır hattını ele geçirmeyi deneyebilir; IŞİD yeniden palazlanabilir, kurulmuş olan Dera cephesi harekete geçirilebilir ve Şam’ı düşürmeye yönelik planlar güncellenebilir…
Şam açısından felâketler setinde yok yok. Her biri müthiş bir sıkışmışlığı tarif ediyor.
Bu minvalde Esad’ın özerk yönetime yönelik son mesajları bir çizgi değişikliğine işaret ediyor.
Esad 25 Ağustos’ta Halk Meclisi'ne hitabında yürütmede yetki ve sorumlulukların yeniden yapılandırılıp dağıtılması konusunda yoğun bir çalışma yürüttüklerini söyledi. İdari ve ekonomik reform projelerinin aşırı merkeziyetçilik temelinde başarılı olamayacağını belirtse de yerel yönetim kurumları için daha fazla ademi merkeziyetçiliğin önemli olduğunu vurguladı.
Esad, 24 Eylül’de yeni kabineyle ilk toplantısında ise yetkilerin merkezden çevreye aktarılması kavramının yanlış ele alındığını, ademi merkeziyetçiliğin belediyelere veya valiliklere yetki dağıtmakla başlamadığını, önce kurumların geliştirilmesi gerektiğini, ardından ademi merkeziyetçiliğin son aşaması olan yetki devrine geçilebileceğini söyledi. Esad 23 Ağustos 2011'de gösterileri yatıştırmak için 107 sayılı yerel idare kanununu çıkartmıştı. Merkezi makamların görevini planlama, yasama ve organizasyonla sınırlayıp yerel idarelerin yetkilerini artırmayı hedefliyordu. Ama bu, Kürtlerin liderliğindeki özerk yönetimi kabullenme anlamına gelmiyordu. Zaten yasanın içi doldurulamadı. Esad bir süre öncesine kadar özerk yönetime karşı üslubunu oldukça sertleştirmişti.
Erdoğan ise Esad’ı ademi merkeziyetçi bir yola girmekten alıkoymak için Türkiye-Suriye normalleşmesinin zeminine birlikte çökertme planını yerleştiriyor.
Şam da Kuzey Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ni Suriye’nin yapısına uymayan, dış müdahaleye açık ve ülkeyi bölecek bir proje olarak görüyor. Ama ademi........