Açılımda Kandil ve Suriye yok! Peki sahada olan ne?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan açılımının dayandığı stratejiye dair nihayet bir şeyler söyledi. Çağrının Kandil ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yönetime olmadığını net olarak ifade etti. “Kandil'deki terör baronlarına hiçbir çağrımız yoktur… Türkiye'nin içinde de Irak'ta ve Suriye'de de terörle mücadele kararlılıkla sürecek” dedi. Bahçeli de İmralı ve DEM Parti ekseninde bir çözüme işaret ederek Kandil’i dışlamıştı.
Oluşan görüntü şunu söylüyor: İçerde Kürtlerle çelişkileri idare edilebilir bir düzeye çekip sınırın ötesinde demir yumruğa devam edecekler. Büyük muamma; Abdullah Öcalan bu stratejiye ne denli hizmet edebilir? Belli ki Öcalan’ın etkisini, Kandil ve Kamışlı üzerinde bir öğütücüye dönüştürme hesabı yapılıyor. Kürt sorununu çözüm yoluna sokma niyetinden çok iç cepheyi güçlendirme amacı güdülüyor. Bu artık sır değil.

Bir tarafta umudu, diğer tarafta korkuyu tetikleyen ama yanlış temellendirilen bölgesel gelişmelere göre pozisyon alınıyor.

Umut da korku da Amerikan taahhütleri altında İsrail eliyle yürütülen savaşın bölgedeki güç denklemini değiştireceği öngörüsünden ileri geliyor. Denklemin ‘umut’ tarafında duranlar, yeni düzenin Kürtlere fırsatlar sunacağı ve statü kazandıracağı beklentisine yaslanıyor.

***

Bahçeli’nin çıkışının ardından KCK Yürütme Konsey Üyesi Murat Karayılan bölgede üçüncü dünya savaşına doğru bir tırmanıştan söz ediyordu. 23 Ekim’deki açıklamasında “Bugün Ortadoğu adeta kaynamaktadır… Küresel hegemonik güçler bu savaşla birlikte bölgeye yeniden bir dizayn vermek istiyor… AKP-MHP-Ergenekon rejiminin bütün çabası, bölgede gelişebilecek yeni dizaynda Kürt halkının yer almaması, statüsüzlüğe mahkum edilmesidir” ifadelerini kullanıyordu.

27 Ekim’de DEM Parti’nin “İmza Karayılan” diye bitecek hissi uyandıran açıklamasında da “işgalci-sömürgeci” ve “Siyonist rejim” diye tanımlanan İsrail’in güç dengelerini İran’a karşı hamlelerle şekillendirilmeye çalıştığı not ediliyordu. Fakat bu kötülük döngüsündeki fırsatların altı da çiziliyordu:

- “Rojava’nın kazanımlarını boğmaya çalışan AKP-MHP iktidarının işgal ettiği bölgelere yerleştirdiği çetelerin tasfiyesi gündemdedir.”
- “Güney Kürdistan’a yönelik işgal ve ilhak politikaları çıkmaza girmiştir.”
- “İran’ın savaş çemberine alınmasıyla bölgede yaşayan Kürt halkının belirleyici özne olarak güç kazanması olasılığını kendi yayılmacı politikaları için handikap olarak görmektedir.”
Suriye tarafındaki değerlendirme de aynı pencereden… Kuzey ve Doğu Suriye Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkanı İlham Ahmed, 23 Ekim’de ANHA’da yayımlanan röportajında özetle şunu söylüyordu:
“İsrail karşıtı cephe giderek kaybediyor. Bu savaş Lübnan ya da Gazze ile sınırlı kalmayacak; şimdiden genişledi… Bölge, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana önemli değişikliklere tanık olacak… Bazıları seçimler, bazıları savaşlar yoluyla gerçekleşecek. Sonuç olarak tüm bölge çeşitli değişikliklere tanık olacak… İsrail, Hamas, Hizbullah ve İran'ın bulunduğu her yeri hedef alıyor; Suriye coğrafyasında da hedef alınacaktır. Böyle bir durumda çözüme doğru ilerlemek elzemdir... İran, Hamas, Hizbullah, Husiler ve İran'a sadık kalan diğer taraflara karşı kapsamlı bir plan var. Bu yeni plan ya da Ortadoğu'nun yeniden dizaynı çerçevesinde bu aşamaya ayak uydurup değişiklik yapamayan ve bu durumu doğru okuyamayan bu taraflar birbiri ardına hedef alınacak… Özerk yönetimin korunması yeni Suriye'nin inşası için bir teminattır…”
Kürtlerin önünü açacak bir ‘yeni düzen’ tahayyülü Amerika ile ortaklığın altını çizmeyi de gerektiriyor. Suriye Demokratik Güçleri Ferhad Şami 6 Eylül’de Amerikan askerleriyle beraber çekilmiş fotoğrafları “Birlikte güçlüyüz” notuyla paylaşıyordu.
SDG Komutanı Mazlum Abdi de Bahçeli’nin çıkışı, TUSAŞ saldırısı ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik yeniden başladığı saldırılardan önce El-Nahar gazetesinden Sarkis Kassargian’a bir röportaj verdi.........

© Gazete Duvar