Acıların kraliçesi Frida

“İçimde kırk kadın, kırkı da yabancı, kırkı da öteki... Uçmak isteyip de uçamayan bir kuş gibisin. Yürüyemezsen dans et Frida!”

İşte bu sözler, Meksikalı devrimci ressam, feminist Frida Kahlo’nun tiyatro oyunundan. Sanatçı Ayşegül Yalçıner’in başarı ile sergilediği oyunda, Frida’nın yaşam öyküsü, müzikal bir gösteri halinde sunuluyor.

Oyunda Ayşegül Yalçıner’e danslarıyla Flemenko sanatçısı Melek Yel ve oyuncu / müzisyen Bülent Bayrak eşlik ediyor. Melek Yel, Frida’nın annesini, Bülent Bayrak da Frida’nın hem babasını, hem de eşi ünlü ressam Diego Rivera’yı canlandırıyor.

Ayşegül Yalçıner, Frida’nın ağzından şunları söylüyor:

“Üzerimde rengarenk bir elbise... Başımda çiçeklerden bir taç. Bulutları aşan dağların üzerindeyim sanki. O koku, çiçeklerin kokusu... Yol kenarlarına birikmiş bütün Meksika... Alkışlar, ıslıklar, tezahüratlar... Evet, bulutları aşan dağların üzerindeyim. İlk kraliçesiyim Meksika’nın, acılar kraliçesi...”

KOMÜNİST DİEGO

Frida Kahlo (1907-1954), İspanyol-Kızılderili melezi bir ailenin çocuğu olarak Meksika’da dünyaya gelir. 1922 yılında Ulusal Sanat Okulu’nun sınavına girer ve kazanır. 1925 yılında bir otobüs kazası geçirir ve sakat kalır.

Frida, 1926 yılından itibaren resim yapmaya başlar. 1928’de Meksika Komünist Partisi’ne üye olur. 1929 yılında da tanınmış ressam Diego Rivera ile evlenir. Ailesi, bu durumdan memnun değildir, Frida bunun nedenini şöyle açıklar:

“Diego’ya aşık oldum, ailem bundan hiç hoşlanmadı. Çünkü Diego, komünistti.”

Frida, 1940’lı yıllara gelindiğinde dünyaca tanınmış bir ressam olur. Diego, Frida için “Meksikalı ressamların en büyüğüdür” der.

ACILARI RESİMLE DİNDİRMEK

Frida, hastalığından dolayı günlük yaşamında bedensel, zihinsel acılarla yaşar. Acılarını resim yaparak dindirmeğe çalışır. Yaşamı sevdiğini söyleyen Frida, insani bir dünya için devrimci mücadelenin gerekliliğine........

© Gazete Duvar