Devlet aklı hedefteyken: Liderlik, dirayet ve milli hat |
Türkiye, son yıllarda yalnızca sınırlarının ötesinde değil, siyasal ve zihinsel cephelerde de ağır bir kuşatma altında. Bu kuşatma bazen silahla, bazen diplomatik baskıyla, bazen de “demokrasi”, “barış” ve “çözüm” ambalajına sarılmış dayatmalarla karşımıza çıkıyor. Bugün yaşanan tartışmalar da tam olarak bu bağlamda okunmalı.
DEM’in kamuoyuna sunduğu talepler, bir siyasi müzakere metninden ziyade, sanki Türkiye bir savaş kaybetmiş ve masaya Sevr benzeri bir metinle oturtulmuş izlenimi veriyor. Lozan’ın tartışmaya açılması, Anayasa’nın ilk dört maddesi başta olmak üzere kurucu normların hedef alınması, yerel özerklik ısrarı ve terörle mücadele edenlerin yargılanmasının talep edilmesi… Bunların hiçbiri masum, hiçbiri tesadüfi değil.
SEVR GÖLGESİNDE “YENİ ÇÖZÜM” ARAYIŞLARI
Tarihi hafızası olan herkes bilir: Sevr, bu toprakları paylaşma projesiydi. Bugün farklı kavramlarla, farklı aktörlerle ama benzer bir ruhla yeniden gündeme getiriliyor. Teröristlere anıt mezar ve anma törenleri önerilirken, bu ülkenin evlatlarını şehit veren askerinin, polisinin, korucusunun hukukunun tartışmaya açılması; bir “barış dili” değil, açık bir zihinsel teslimiyet çağrısıdır.
Sınır kapılarının açılarak YPG ile iş birliği yapılması önerisi ise sadece Türkiye’nin güvenliğini değil, Suriye’nin toprak bütünlüğünü de hiçe sayan bir yaklaşımdır. Nitekim sahada Mazlum Abdi’nin entegrasyona direnerek özerklik ısrarını sürdürmesi, bu niyetin pratikte neye tekabül ettiğini açıkça........