Anahtar Kelimeler (Sanat ve Sanatçı)
Sanatçı (ressam, besteci, heykeltraş, mimar, hattat, müzehhip, sâzende, hânende, şâir, yazar, ilh.) “en iyi” olmaz. Bir şeyin “ürün” değil ama “eser” ve “sanat eseri” olması için “tek” olması gerekir. Yâni eşsiz, biricik, yegâne. Dolayısıyla sanat eserini ortaya getiren de “en iyi” olamaz çünkü “en iyi”de kıyas vardır. Kıyas için eşi, benzeri, muâdili olması gerekir.
Sanatçı “daha iyi” bile olamaz. Sanatçı “iyi”dir ve o “iyi” içinde eşsiz olan, tek olan, benzersiz olan yegâne olan vardır.
Ünlü piyanist Arthur Rubinstein (1887-1982) ile ölümünde kısa bir süre önce yapılan röportajda kendisine 20. Yüzyılın en iyi piyanisti olduğunu söyleyenlere inanıp inanmadığı soruluyor. Rubinstein cevap olarak şunu söylüyor:
“Sâdece inanmıyor değilim aynı zamanda kızıyorum, çünkü çok açık bir şekilde dehşet verici ölçüde saçma. Bir dönemin, bir ülkenin, bir milletin en iyi piyanisti diye bir şey olmaz. Sanatta hiçbir şey en iyi olamaz; sâdece farklı olabilir. İster ressam, ister icrâcı, ister besteci olsun sanatçı sıfatını taşıyan biri hiçbir kimseyle kıyaslanamayacak, ortak hâle getirilemeyecek, aynı çizgiye konamayacak bir karaktere sâhip olmalıdır. Sanatçı kendisidir ve başka biri değildir. Benim için ikinci Liszt ya da ikinci Paderewski diyorlar. Bu yanlış bir ifâdedir. İkinci olan biri iyi değildir; taklitçidir. Bir sanatçı her hâlükârda kendi dünyâsında tek olmalıdır.”
Bir anlamda sanatçı kendisi için bir dünya yaratan ve kendine âit ve kendine özel o dünyâda tek başına yaşayan kişidir. Onu sanatçı yapan şey, onu biricik yapan sanatı ve o sanatın tezahürlerinin bulunduğu dünyâdır. Bu dünyâ tek kişiliktir. O dünyâya ikinci bir kişi giremez. Kişi, yapıp ettikleriyle, ortaya çıkardıklarıyla kendine özel bir dünya yaratamazsa, başka bir sanatçının dünyâsında yaşıyor demektir. Bu, en olumlu ifâdeyle işgalciliktir. Sanatçının tâkipçileri olabilir. Bu tâkipçiler, öğrencilerdir. Hocalarının dünyasına misâfir olarak girmelerine izin verilmiş, samimiyetlerini ispat etmiş kişiler olarak hocalarından öğrendikleriyle kendi dünyâlarını inşa etme sürecine girerler. Bu süreçte başarılı olanlar “sanatçı”, ortaya koydukları şeyler de “sanat eseri” olur.
Bu tıpkı Tanrı’nın “tek yaratıcı” olarak evreni ve evrenin bir parçası olan dünyâyı yaratması gibidir. Evren, gerçek Sanatkâr’ın eseridir; O’nun tezahürüdür. Yaratılan her şey O’nun varlığının tezâhürü ve tecellisidir. Bu tezâhürün farkında olan tek canlı olarak insan da Yaratıcı’yı taklit etme cesâret ve cüretini gösterir. Bu cüret, insana........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein