Anahtar Kelimeler-28 (İyilik ve Kötülük)
Televizyon kanallarındaki gündüz programları âdeta sosyal lağım çukuru. Akşam ana haber bültenleri de pek farklı değil. Kelli felli isimlerin arz-ı endam ettiği, ahkâm kestiği, hüküm verdiği ama hikmetten yoksun tartışma programları da aynı lağım değirmenine su taşıyor. Hadi diyelim televizyon kanalları bunu reyting yapıp reklam almak için yapıyor. Ama o reyting de toplumun seyretmesiyle yapılıyor. Peki sosyal medyadaki kişisel hesaplardan yapılan paylaşımlara ne demeli? Felâket haberleri, kaza ve ölüm duyuruları neden daha çok "beğeni" alıyor? Neden olumsuzlukları, çirkinlikleri, kötülükleri beğeniyoruz da güzel ve iyi şeyleri beğenmiyoruz? Depremde, yangında, hastalıkta ortaya çıkan birlik ve beraberliğimiz düğünlerde, kutlamalarda, sevinci paylaşımlarında nereye saklanıyor?
Yoksa "kötü gün dostluğu" dediğimiz şey kendimizi aldatma, bencil bir tatmin mi? Yoksa zor zamanda yanında olduğumuz insanları görüp kendi halimize şükretme fırsatı mı buluyoruz? Yoksa Nietzsche "köle ahlâkı" derken haklı mıydı? Yoksa düğünlerde ve doğumlarda hissettiklerimiz değil de hastalıklarda, ayrılıklarda ve ölümlerde hissettiklerimiz bizi daha çok mu tatmin ediyor? Dillere Tolstoy'un şu lafı pelesenk oldu: Acı çekiyorsan canlısın, başkalarının acısını hissediyorsan insansın." Eyvallah. Peki başkalarının sevincini, mutluluğu hissetmek bir insanlık vasfı değil mi? Kaza yaptığını, hasta olduğunu öğrendiğimiz arkadaşımızı "geçmiş olsun", ölen tanıdığımızın yakınlarını "başın sağ olsun" demek için arıyor soruyoruz da sosyal medyadan tanıyor olsak da bir kişi ağaç dikince, kitap yayınlayınca, bir yanlışı düzelttiğinde, bir müşkülü giderdiğinde "eline sağlık" veya "tebrik ederim" demek için arayıp soruyor muyuz veya paylaşımını beğeniyor muyuz? Oysa cehennem ehli olanların Kur’ân-ı Kerim’de sayılırken belirtilen özelliklerden biri, başkasının........
© Gazete Damga
