Evliliklerde Güç ve İktidar: The Roses (2025)
Jay Roach’un The Roses (2025) filmi, yüzeyde bir evlilik krizinin hikâyesini anlatıyor gibi görünse de özünde modern ilişkilerdeki güç ve cinsiyet dinamiklerini çıplak biçimde açığa çıkaran bir laboratuvardır. Benedict Cumberbatch’in canlandırdığı Theo ve Olivia Colman’ın hayat verdiği Ivy, başarı, sevgi ve statüyle örülmüş ideal bir çift imajı sunarlar. Ancak bu “ideal” görünüm, patriyarkanın kırılgan düzenine dayanmaktadır. Film, bu düzenin çözülüşünü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde iki karakterin duygusal çöküşü üzerinden anlatır.
Güç ve cinsiyet kuramı, özellikle feminist film teorisi, The Roses’ın merkezindeki çatışmayı anlamanın anahtarıdır. Feminist kuramcılar, evlilik kurumunu tarih boyunca ataerkil iktidarın en görünmez yeniden üretim alanlarından biri olarak ele alır. Laura Mulvey’in “eril bakış” kavramı, bu iktidarın sinemadaki en yaygın biçimlerinden birini tanımlar: Erkek özne bakar, kadın ise bakılan olur. The Roses’ta bu bakışın yönü sürekli yer değiştirir. Theo, “bakarak” tanımlanan özne konumundan yavaş yavaş düşer; Ivy ise bakışın nesnesi olmaktan çıkarak kendi hikâyesinin öznesine dönüşür. Bu kayma, yalnızca bireysel bir güç değişimi değil, patriyarkanın temsili sisteminin kırılmasıdır.
Theo’nun yaşadığı kriz, Judith Butler’ın Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Yıkımı kitabında tanımladığı “toplumsal cinsiyetin performatifliği” fikrini sinematik biçimde doğrular. Butler’a göre erkeklik ve kadınlık doğal kimlikler değil, kültürel olarak tekrar edilen performanslardır. Theo, işini kaybettiğinde bu performansı sürdürme yetisini de kaybeder. Evin geçimini sağlayan, başarıyla tanımlanan erkek rolü çöktüğünde karakterin kimliği de dağılır. Ivy’nin sessiz ama istikrarlı yükselişi ise, kadınlık performansının ataerkil beklentilerle sınırlı olmadığını kanıtlar. Onun güç kazanımı yalnızca maddi değil; duygusal, entelektüel ve ahlaki bir iktidar dönüşümüdür.
Butler’ın kuramındaki en önemli vurgu, toplumsal cinsiyet rollerinin ancak tekrar yoluyla var olduğu fikridir; film tam da bu tekrarların kırıldığı anlarda dramatik çatışma yaratır. Theo’nun sabah rutinleri kravatını bağlayışı, işe gidiş hazırlığı, akşam eve dönüşteki “yorgun erkek” jestleri erkeklik performansının gündelik ritüelleridir. İşini kaybettiğinde bu ritüeller ortadan kalkar; dolayısıyla erkeklik de çöker. Film, karakterin pijamalarıyla gün boyu evde dolaşmasını, aynada kendine bakarken yüzünü tanıyamayışını ya da sürekli gereksiz işler icat ederek “bir şey yapıyormuş” gibi davranmasını, Butler’ın “performansın sekteye uğraması” kavramının görsel karşılığı hâline getirir. Theo artık erkeklik rolünü oynayamaz; oynayamadıkça da kimliği boşlukta asılı kalır.
Butler’ın toplumsal cinsiyetin kırılganlığına dair bir diğer iddiası, performansın toplumsal onayla sürdürülebilir olduğudur. Theo’nun ev dışındaki toplumsal göz tarafından artık “başarılı erkek” olarak tanınmaması, performansının çöküşünü hızlandırır. Bir sahnede komşularıyla sohbet etmeye çalışırken onların gözlerindeki merak ve hafif küçümseme, Butler’ın tarif ettiği “toplumsal bakışın düzenleyici gücünü” görünür kılar. Theo artık erkekliğini yalnızca kaybetmemiştir; toplumsal göz tarafından geri alınamaz biçimde “başarısız erkek” kategorisine itilir. Toplumun bu dışlayıcı bakışı, onun erkeklik performansını yeniden kurmasını imkânsızlaştırır.
Ivy’nin yükselişi ise Butler’ın normların kırılabilirliğine dair umudunu temsil eder. Butler’a göre toplumsal cinsiyet performansları değiştirilebilir, yeniden yazılabilir ve hatta normu bozacak şekilde yeniden sahnelenebilir. Ivy tam da bunu yapar: Başarısı, kadın kimliğinin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein