36.Ankara Film Festivali Ulusal Kısa Film Yarışması Filmleri Günlükleri-1

36.Ankara Uluslararası Film Festivali’nin Ulusal Kısa Film Yarışması seçkisinin ilk bölümünde yer alan yedi kısa film, farklı temaları ve anlatım biçimleriyle izleyiciyi yakalıyor. Bu bölümde Doğa Kılcıoğlu’nun Kirpik, Rabia Özbe’nin Prosedür, Hasan Ali Kılıçgül’ün 30 Dakikadan Sonra, Ahmet Kıra’n’ın Beyazlar ve Renkliler, Cemal İşnaz’ın Hevraz, Saim Güvenoğlu’nun İnziva ve Tuğba Yaşar’ın Taşın Rengi filmleri gösterildi. Filmler, her biri kendi alanında farklı toplumsal meseleleri ve bireysel deneyimleri ele alıyor; kimi zaman toplumsal adaletsizlikleri, kimi zaman yalnızlığı, kaybı veya göç gibi güncel sorunlarını incelikle işliyor. Fil’m Hafızası okuyucuları adına bu seçkide yer alan filmleri takip edip izledim ve her birinin kendine özgü güçlü yanlarını öne çıkaran izlenimlerimi kaleme aldım. Bu yazıda, hem kısa filmlerin anlatı gücüne hem de sinemadaki yaratıcı yaklaşımlarına dair gözlemlerimi sizlerle paylaşıyorum.

Kirpik (Yön. Doğa Kılcıoğlu Esen, 2025)

Kirpik filmi, minimal çizgilerle örülmüş yalın bir görsel dille yas, koruma ve zamanın dönüşümü üzerine yoğun, dokunaklı bir anlatı sunuyor. Büyük bir göz ile küçük bir çocuğun kurduğu ritmik ilişki, diyalogsuz anlatının getirdiği sessizlik içinde daha da belirginleşiyor; siyah-beyaz estetik, duyguyu süslemeden doğrudan ileten bir araç görevi görüyor. Film, bakışın hem koruyucu hem de kırılgan yanlarını tek bir imge etrafında toplayarak, izleyiciyi çocukluk anıları ve kayıp duygusuyla yüzleşmeye davet ediyor. Minimal çizgi dili, detaydan çok ritim ve ritüele odaklanıyor; bu sayede filmin duygusal etkisi uzun süre akılda kalıyor.

Kirpik, kısa süresine rağmen yasın doğayla kurduğu bağı, döngüselliği ve nesiller arası aktarımı etkili bir şekilde yansıtıyor. Görüntü-ses ilişkisi ve ritmik kurgu, filmin duygusal yoğunluğunu dengeliyor. Film az şey anlatarak çok şey söyleyen işler arasında yer alıyor. Teknik açıdan ustalıklı bir ilk deneme olmasının ötesinde, sakin ama derin işleyen bir anlatı arayan izleyiciler için güçlü bir öneri. Seçkide duru bir nefes alanı açan Kirpik, hem biçimsel tutarlılığı hem de içsel netliğiyle akılda kalıyor.

Prosedür (Yön. Rabia Özmen, 2025)

Prosedür, hapishane atmosferini kaba bir gerçekçilikle değil, karakterinin iç dünyasında biriken sıkışma ve belirsizlik duygusuyla kuran bir film. Yönetmen, seyirciyi en başından itibaren güçlü bir merakın içine bırakıyor: Murat’ın neye ihtiyaç duyduğu, neden bu kadar huzursuz olduğu, neyin peşinde olduğu film boyunca ustalıkla gizleniyor. Karakterin suçlu mu suçsuz mu olduğunu bilmememiz, hatta tutuklu mu hükümlü mü olduğunun bile söylenmemesi, filmi ahlaki yaftalardan uzak, geniş bir gri alanda tutuyor. Bu belirsizlik hâli, seyircinin zihninde türlü ihtimal doğuruyor; bağımlılık, ilaç, kesici alet, tehlikeli bir eşya… Yönetmen bu beklentileri bilinçli biçimde diri tutarak gerilimi hiç gevşetmiyor. Murat’ın titreyen elleri, uyuyamayan bedeni ve zihnini kilitleyen huzursuzluğu, filmin tüm ritmini belirleyen bir iç sıkışma duygusu yaratıyor.

Finalde gerçeğin ne olduğu ortaya çıktığında, film hem karaktere hem de izleyiciye küçük ama güçlü bir aydınlanma alanı açıyor. Bu detay, hikâyeyi yalnızca bir hapishane anlatısı olmaktan çıkarıp gerçek bir sağlık meselesi, bir prosedürler zinciri ve görünmez duvarlar ağına dönüştürüyor. Yönetmenin ses tasarımını gerilimin merkezine yerleştiren tercihi, Murat’ın yaşadığı duyusal yüklenmeyi etkileyici biçimde aktarıyor. Prosedür, meselesini abartmadan, karakterini yargılamadan, izleyiciyi de suç ortaklığına davet etmeden anlatmayı başarıyor. Sessizce büyüyen gerilimi, sakin ama kararlı dili ve meselesine duyduğu saygıyla öne çıkan bir yapım.