Mutlu Son Bekleyen Bir Masal Avatar: Fire and Ash (2025)

-Oel ngati kameie: Seni görüyorum.

Avatar evreninde sevginin masum bir ifadesi olan Oel ngati kameie, yalnızca Na’vi halkına ait bir dil değil Pandora’nın en ilkel söylemlerinden biridir. Gördüğünü tanıyan, tandığını sömüren dahası sahip olma arzusuyla dolan insalık bu kez bakışını bir kez daha Na’vilere yöneltmiş durumdadır. Bakmanın sömürgeciliğini gizleme kaygısı duymadan doğayı madde formuna indirgeyen James Cameron, bedenler üzerinden sistemleştirdiği meta fetişizminin anlatısını kurar. Film, yaşama hakkının etik bir ilke olmaktan çıkıp kapitalist bir değişkene dönüştüğü neo materyalist söylemin temsilini yaratır. Üstelik bu temsil Fire and Ash (2025) ile üçüncü kez karşımıza çıkmaktadır.

Modern distopyaların sıklıkla işlendiği bilimkurgu sineması, yaşadığımız çağda artık kurgu ötesi bir hayal sunmaktan çok uzak. Üstelik günümüzün gerçeklikleri taklide ve simülasyona tabî bir sorgulama alanı tasarlamaktan geri kalmıyor. Keza ilk iki filmde daha merak edilesi bir habitat oluşturan Cameron, Fire and Ash bölümünde Na’vi halkının yakın gelecekteki mücadelesini daha insancıl bir atmosferle kuruyor. Pandora’nın karşısında dünya ve maddenin, bireylerden daha görünür ve önemsenir olduğu 2150’li yıllar, şu an güneşin yörüngesindeki canlı yaşamının tezahür edebileceği şey’lerden fazla uzak değil. Hâlihazırda sanal gerçeklikle birçoğunu deneyimliyoruz. Maddenin, materyalin canlı hayatından daha önemli olduğu kapital kaygıların eşiğindeyiz. Bu bağlamda kapitalizmin hayatlarımıza kazandırmış olduğu materyalizm, neo-materyalizme bir süredir göz kırparken Avatar: Fire and Ash’i yine aynı perspektifte yorumlamak tutarlı bir izlek sunar.

Neo materyalizm kuramı öteki materyalist kuramlardan farklı olarak yeni bir maddenin varlığı anlayışını benimser. Nesneler arasında bir etkileşim olmadığını savunarak nesne etkileşimini dış faktörlere dayandırır. Neo materyalistler, gelenekleşmiş mekanik görüşü daha aktif ve coşkulu bir dünya olarak doğal biçimde tezahür eder. Bu hususta dünyanın oluşumunda fiziki temaslardan biyolojik süreçlere ve insana ait olan her türlü etkileşime dikkat çekilir. Maddecilik olarak yaratılan anlam; zihin, madde, kültür ve doğa diyalektiğinin dışına çıkar. Doğa ve toplum iç içe olduğu gibi kültür de doğanın içinde büyür. [1] Unobtanium madenciliği kapsamında Pandora’daki kurgusal doğanın tahribatı, Jake Sully’nin deyimiyle buradaki tüm doğal kaynakları yok etme istenci, barbar insan topluluğunun en yegâne zulmü olarak son derece ciddi bir üslupla incelenir. Yani film boyunca odağımız nesne olur. (Çoğu zaman bir silah, çoğu zaman mızrak, çoğu zaman koloni kurup milyon dolarlar kazanmak)

Avatar, dünyadaki kaynakların yetersizliği ileri teknoloji ya da uzay çağının kurgusal hikâyeleri gibi görünse de aslında insanlık tarihi kadar eski bir miti de içinde barındırır: Hazların ve hırsların kölesi olan insanın cennetten kovulması. Ancak ilk günah öğretisinden itibaren insan ırkının kovulduğu cennet, Avatar evreninde Dünya gezegeni oluyor.........

© Film Hafızası