Joy Street (1995): Hayat Yeniden Canlandığında
Suzan Pitt’in filmografisi, içerdiği zengin psikoseksüel imgelem ile psikanalitik film teorisi bağlamında incelenmeye müsaittir. Freudyen rüya analizinin etkisi, özellikle Crocus (1971) ve Asparagus (1979) filmlerinde ön plandadır. Bu imgeler, yönetmenin sonraki filmlerinde sembolik ve dilsel bir yapıya evrilmektedir. Nedenselliğin askıya alındığı ve sembollerin özerk bir şekilde var olduğu bu düşsel alanlarda, Pitt’in erken dönem eserleri, Freudyen psikanalizin topografik modelinin ilk aşamasına daha yakın durur; burada bilinçdışı arzular, kaygılar ve bedensel duyumlar daha belirgindir. Ancak Joy Street (1995) ile birlikte filmleri, depresyon ve melankoli temalarına doğru bir geçiş yapar; El Doctor (2006) ve Visitation (2011) filmleri de bu tematik değişimden nasibini alır. Joy Street’ten sonra, seçilen bir karakterin öznel bakış açısı daha belirgin hâle gelir. Bu durum ise dilsel unsurların ve bilişin daha baskın olduğu topografik modelin ikinci aşamasından değerlendirilebilir.
Bahsedildiği üzere, Pitt’in filmografisi birinci ve ikinci topografik yapı bağlamında ikiye bölündüğünde, ilk bölümü psikoseksüel imgeler, ikinci bölümü ise yas ve melankoli bağlamında incelemek işlevsel olacaktır. Dolayısıyla, bu analiz yazısı, Pitt’in filmografisindeki tematik değişimin odak noktası olan Joy Street filmini yas ve melankoli perspektifinden incelemektedir.
Joy Street filminde, isimsiz bir kadın, Joy (Neşe) Sokağı’ndaki dairesinde bileğini keserek intihara teşebbüs eder. Sigarasını söndürdüğü küllüğün üzerindeki seramik fare canlanır. Fare, kadının acısını hisseder ve kederine ortak olur. Yarasını sarar ve gönlüne neşe tohumu eker.
Julia Kristeva, Kara Güneş: Depresyon ve Melankoli (2020) kitabında söyle der:“(…) Kayıp, yas, yokluk, imgesel edimi tetikliyor ve onu tehdit ettiği ve yıprattığı oranda sürekli olarak besliyorsa da yapıt fetişini kuran şeyin, bu harekete geçirici kederin yadsınması olduğu da kayda değer. Melankolinin tükettiği sanatçı, aynı zamanda, onu kuşatan simgesel vazgeçişle savaşmak konusunda en inatçı kişidir… Ölüm darbesini indirene dek, ya da bazıları için, kayıp nesnenin hiçliği karşısında nihai zafer olarak intihar kendini dayatana dek…” [1]
Melankoli, sanatçının yaratıcı sürecini desteklediği kadar onu zorlayan ve tüketen bir süreçtir. Bu noktada bir tezatlık yatar, çünkü melankoli hem yıkıcı hem de üretken bir güçtür. Eser, kayıp nesnenin yerini alarak fetiş hâline gelir ve bu fetiş, kayıp nesnenin yeniden yaratıldığı bir alanı temsil eder. Ancak bu durum, aynı zamanda........
© Film Hafızası
visit website