Eğitimde Reformunda Kronik Kriz Hatları

Yaşama dair her şeyimizi kuşatan sosyal, ekonomik, kültürel, inançsal ve politik alanlarda olduğu gibi; eğitim meselesinde de tartışmalarımızın sonu gelmiyor. Yani ülke insanı olarak tam bir tükenmişlik hissini yaşıyoruz. İnsan ömrü boyunca hep aynı sorunların içinde bir arpa boyu yol kat etmeden nasıl mutlu yaşayabilir ki? Hakikaten yorgun bir toplum haline geldik ve bu yorgunluk sanki bulaşıcı bir hastalık gibi çocuklarımıza da sirayet etmeye başladı. Özellikle her problemin nedeni ve çözümü olarak görülen “eğitim meselesi” herkesin gündemini meşgul etmekle beraber; hükmetmeye talip her politik oluşum iş başına gelme sürecinde eğitim sistemini düzeltme iddiasıyla yola koyulmaktadırlar ve iş başına gelen hükümetlerin de en çok müdahil oldukları alanda eğitim sistemi olmaktadır. Her ne hikmetse sürekli bir reform müdahalesine maruz kalan “eğitim sistemindeki” manzara pek iç açıcı görülmemektedir. Bunun onlarca sebebi vardır. Tüm sebepleri bir iki cümle ile ifade edecek olursak şu söylenebilir; toplum ve yönetenler olarak, “eğitimin neliği” (amaç, içerik, süreç ve yapı) konusunda bir uzlaşımızın olmaması ve eğitim meselesinin bir devlet politikası görülmemesi şeklinde özetlenebilir. Gerçekten eğitim meselesi bir devlet politikası olarak görülseydi, kısa vadeli aralıklarla reform enflasyonu yaşanmazdı.

Bu girişten hareketle eğitim sistemi olarak kısırdöngü halini alan kriz noktalarını kendi bakış açım düzleminde hatırlatmak istedim.

1-Evrensellik/Yerellik:

Yerel ve evrensel terimi her konuda belki de en temel kriz noktasını oluşturur. Türk Toplumunu son iki yüz yıldır en çok meşgul eden konudur. Osmanlı’nın Batı Medeniyeti karşısında direnç gösterememesi neticesinde, yeniden ayağa kalkma düşüncelerinden “batılılaşma” düşüncesi, “batının bilimi tekniğini alalım, kültürünü almayalım” şeklinde formüle edilmeye çalışılsa da; özellikle Cumhuriyetle birlikte top yekun bir determinist/pozitivist aydınlanmacı paradigma üzerinden toplum inşa edilmeye çalışıldı. Ama, bu da pek başarılamadı. Başarılı olunamamasında pek çok neden olmakla birlikte, yönetim/yöntem sorunu en belirgin neden olarak görülmektedir. Gelinen noktada bizi ilgilendirdiği kadarıyla batının geliştirdiği evrensel değer(kültür/bilim/bilinç) ile Türk Toplumu’nun inanç ve kültürel değerlerden hangisi tercih edilmeli? İkisi arasında bir sentez için nasıl bir formül bulunmalı? Yeni bir medeniyet tasavvuru ve bunu oluşturacak eğitim sistemi hangi paradigma üzerinde inşa edilmeli? Sorularına doğru cevapların verilmesi gerekir. Zira eğitimin bilim temelli, evrensel nitelikte olması gerektiği, özellikle pandemi döneminde salgına çözüm bulmak için kimlerin peşinden gidilmesi bizlere bu gerçeği öğretti.

Asıl önemli nokta; modern zamanlarda doğup büyüyen, yerelden ziyade evrensel değerlerle şekillenen ve daha çok birey kimliğini öne çıkarak insanın, modern devlet teşekkülü içinde nasıl bir kimlik inşa etmesi gerektiği hususudur. Modern hukuk devleti, varoluşu gereğince “birey/vatandaşlık” kimliğini önceleyerek eğitim sistemini bu çerçevede oluşturması gerekir. Bundan dolayı devletin asıl misyonu, belli bir ideoloji/düşünce/din vs. telkin etmek olmayıp, her kesimi kuşatan ve her kesime eşit mesafede olan, doğal oluşum ve gruplara kamu güvenliğini tehdit etmediği sürece özgürlük alanları oluşturan bir üst yönetim olarak görülmektedir. Bu noktada hangi felsefi düşünce üzerine nasıl bir eğitim modeli uygulanacağı hep tartışma konusu olmuştur. Görülen o ki, şekiller üzerinde lokal düzeyde yapılan değişikliklerin hiçbir anlamı yoktur. Modern dönemlerde devletlerin eğitim sistemleri problemlerini çözebilmek için eğitim sistemlerini evrensel olarak tasarlamak zorundadır. Vatandaş temelli ulus kimliğinin inşa edileceği eğitim, öncelikle “insanı” merkeze alması gerekir. Kuşatıcı üst kavram evrensel olmaz ise insan, yerelin (kapsam alanı dar olan) dara kalıplarına ve daha çok tarihin tarihte kalan, şimdilerde fayda üretmeyen kültür unsurlarına hapsolmak zorunda bırakılır.

Bundan dolayı modern eğitim sistemleri öncelikle evrensel ilke ve bilimin doğruları üzerinde inşa edilmesi gerekir. Bu ulus kimliğini oluşturan yerel kültürel unsurları ıskalamak anlamına gelmez. Yerellik, sürecin bir parçası olarak yine bir plan dahilinde yürütülecek kültür politikaları kapsamında çoklu(örgün/yaygın/kamusal) eğitim ortamlarında yürütülebilir.

2-Din Eğitimi ve Okullar:

Din, toplumların vaz geçilmez değeridir. Gelinen noktada bireyler/toplumlar ne kadar rasyonel bir hüviyet kazanırsa kazansın, ontolojik anlamda/hayata anlam verme hususunda kendine bir liman bulmak zorunluluğunu hisseder. Türk Toplumu inanç sistemi olarak “İslam” dinini benimsemiş ve tarih boyunca da eğitim modellerini/uygulamalarını İslam........

© Fikir Coğrafyası