Nekropolitik Şiddet-2: Yavaş Ölüm ve İslam’ın Anti-Nekropolitik Dünyagörüşü

Tarih, çoğu zaman ilerlemeye giden yolu gösteren ya da bir gerileme sürecinin başladığına işaret eden öncesi ve sonrası olan dönüm noktalarından oluşur. Bu, herkesçe kabul edilen bir gerçektir.

11 Eylül olayından sonra dönemin ABD Başkanı, olanları “medeniyetle barbarlık arasında bir çatışma” olarak nitelemişti. 7 Ekim sonrasında, yaşanan soykırıma rağmen, İsrail Başbakanı, ABD Kongresinde 24 Temmuz 2024’te yaptığı konuşmasında, Gazze çatışmasını aynı şekilde “barbarlıkla medeniyet arasında bir çatışma” olarak nitelemiş, kendilerinin başta ABD olmak üzere özgür dünya adına varoluş mücadelesi verdiklerini anlatmaya çalışmış, -küçük ölçekli protestolar olsa da- tüm Kongrede ayakta alkışlanmıştı. Filistin meselesinin geçmişi uzun ve bu yazıda ya da her yazıda yeniden anlatılması zor. Konuyla ilgili bir tartışmanın, okuyucunun tarih bilgisine ve kavrayışına güvenerek yapılması kaçınılmaz.

İsrail’in ABD ve Batı sisteminin desteğiyle yürüttüğü Gazze projesi, Batı’nın kolonyalist nekropolitikasını zirveye çıkarmış, biyometrik kontrol noktaları, drone görüntüleri ve veri madenciliğiyle çıkarılmış davranış örüntüleri aracılığıyla algoritmik bir imha faaliyetine dönüşmüştür. Bu, nekropolitiğin zirveye çıkmış halidir. Bu bağlamda askerî meşruiyet, sonradan (post hoc) üretilmekte, algoritmik suçluluk ise örüntü tanıma yoluyla atfedilmektedir. Kullanılan silahın ya da atılan bombanın türü dolayısıyla o saniyelik dokunuşla kaç kişinin ‘silineceği’ne bu algoritmayla belirlenmektedir. Buna İsrail askeri dilinde “çim biçmek/budamak” (mowing the grass) denilmektedir.

Bu yaklaşım/doktrin yalnızca anlık can kayıpları üretmekle kalmaz, aynı zamanda kalıcı bir yıpranma ve çökertilme hâli yaratır. Altyapı düzenli aralıklarla yok edilir; okullar, hastaneler ve su sistemleri neredeyse işlemez duruma getirilir. Ortaya çıkan sonuç, Lauren Berlant’ın ifadesiyle “yavaş ölüm”dür[1]: gösterişli bir şiddet değil, yıpratıcı ve aşındırıcı bir tahribat.

Bu, kıtlığın kuşattığı bir hayat biçimidir; zamanın kendisinin silaha dönüştürüldüğü bir varoluş/yokoluş hâlidir. İşgal Altındaki Topraklarda, bizzat İsrailli insan hakları savunucularının örgütü olan İsrail İnsan Hakları Bilgi Merkezi olan B’Tselem’in ifade ettiği gibi, bu açık hava hapishanesini en sinsi kılan şey, yalnızca kapsama alanının genişliği değil, psikolojik etkisidir: gözetim, mekânsal denetimin bir aracı olmanın ötesine geçerek bir işkence mekanizmasına dönüşür.

Bu, sürekli bir korku hâli içinde yaşamaktır. Ve bu korkunun nasıl üretildiği, artık bilinmektedir. Gospel (Habsora), Lavender, Blue Wolf ve Red Wolf gibi yapay zekâ destekli yüz tanıma hedefleme sistemleri ve benzeri teknolojiler, Filistin’den Avrupa’ya, ABD’ye ve hatta Avustralya’ya kadar uzanan Filistin diasporasının tamamına yayılmış durumdadır. Bu teknolojinin büyük ölçüde Amerikan menşeli olduğu belirtilmektedir. Blue Wolf, Hebron’da kullanılmakta olup, “Batı Şeria’da yaşayan her Filistinliyi fişlemeyi hedefleyen” bir sistemdir. Her bir profil; fotoğraflar, aile geçmişi, eğitim durumu ve bir güvenlik derecelendirmesi içermektedir. Açık kaynaklardan herkesin öğrenilebileceği bilgilere göre, kullanıcı farkında olmadan herhangi bir cep telefonunu ele geçirebilen sıfır-tıklamalı İsrail menşeli Pegasus casus yazılımı duyan vardır. Bu yazılım; kişi listesinden görsellere, belgelere, GPS verilerine, sosyal medya ve diğer şifrelere kadar telefondaki tüm verileri toplayabilmekte, ayrıca kameranız üzerinden sizi izleyebilmekte ve mikrofonunuz aracılığıyla ortam dinlemesi yapabilmektedir. Uydu ve drone taraması, Gazze üzerinde bir “havadan işgal” biçimini temsil eder; Filistinli liderlere yönelik hedefli suikastlara imkân tanır, mekânsal denetimin uygulanmasına yardımcı olur ve mahallelerin hedefli biçimde yok edilmesi yoluyla hangi alanların yaşanabilir olacağını fiilen belirler.

Sürekli ya da önceden haber verilmeyen bombardımanlar yoluyla kolektif direnci zayıflatmak, psikolojik bir krizi tetiklemek ve bir insanın hayatını sürdürebilmesi için gerekli su, gıda ve tıbbi malzeme gibi temel ihtiyaçların teminine ilişkin belirsizlik yaratmak bu stratejinin parçasıdır. İsrail’in, bu kampanyada Avustralya’daki Pine Gap’te konuşlu CIA tarafından desteklendiği gerçeği bir açık bilgidir. (Declassified Australia, https://declassifiedaus.org/ ).

İsrail ve ortakları, geniş ağlı (dragnet) sosyal medya veri toplama faaliyetleri yürütmektedir. Buna;........

© Fikir Coğrafyası