Kutlama ve Hediyeleşme Terörü

Kutlama ve hediyeleşme gibi anlamları ve çağrışımları arasında olumsuz en ufak bir çağrışım olmayan kavramlarla terör kavramı nasıl bir arada kullanılabilir?

Terör kavramı TDK Türkçe Sözlükte “Karşı tarafa korku salma, cana kıyma, malı yakıp yıkma; yıldırı, tedhiş” olarak açıklanıyor. Kelimenin yıldırma, korku salma ve dehşet uyandırma anlamları artık kutlama ve hediyeleşme kavramlarıyla gayet ilgili bir noktaya geldi.

Şöyle ki:

Baudrillard, "Kötülüğün Şeffaflığı" isimli eserinde çoğalarak yok olmaktan söz eder. Abartılı biçimde çoğalan şey değersizleşir. Yok olanın da değerinden söz edemeyiz. Nadir olanın kıymetli olduğu buna mukabil çok olanın kıymetsiz olduğu genelgeçer bir kabuldür. Kutlama ve hediyeleşmenin de artık değerini yitirdiği hatta yitirmekle kalmayıp bir tehdide, bir teröre dönüştüğü rahatlıkla söylenilebilir.

Hediyeleşmek tüm kültürlerde olumlu bir davranıştır. Bizde de hediyeleşmek Peygamber’in sünneti kabul edilir. Ancak bu hediyeleşme özel bir güne matuf değildir. Kendiliğinden, içten gelen, sevginin, değer vermenin bir ifadesi olarak yapılan hediyeleşme sünnet kabul edilir. Gelinen noktada ise hediyeleşme bir mecburiyete dönüşmüştür. Beklenilen yerde hediyeleşmemek ilişkilerin olumsuza dönmesine hatta kopmasına neden olabilir. Hatta iyi bir eş, iyi bir evlat, iyi bir arkadaş, hülasa iyi bir insan olmanın şartı, sonu gelmeyen kutlamalarda; incelikli, sürpriz –ama muhakkak beklenilen- beğenilecek hediyeler vermektir. Artık “içten gelen, samimi, sıcak, dostane” bir tebrikleşmenin kıymeti yok. Hediye almak gündeme geldiğinde insanın içinde var olan gerilim ve bıkkınlık hissine aşina olmayan yoktur. Bir şey zorunluysa hediye değil adeta bir haraçtır.

Çağımızda neredeyse her kötülüğün kaynağı olan “sermayenin bekası” bu hediyeleşme ve kutlama kavramlarını da görmezden gelmemiştir. Piyasa, sermayenin bekası için kutlama ve hediyeleşme kavramları etrafında sonu gelmeyen bir arz talep, üretim tüketim süreci oluşturmuştur. Tek sefere mahsus olmayan, her sene tekrar eden bu kutlama ve hediyeleşmeler çeşitlendirilerek senede bir kez olmaktan çıkarılıp sene içinde sürekli tekrarlanır hale getirilmiştir. Üretim tüketim sisteminin sürekliliği ve bekası için bulunan yöntem, önemli günlerdir. Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Doğum Günü, tanışma yıl dönümü, buluşma yıl dönümü, Öğretmenler Günü, Doktorlar Günü, Hemşireler Günü vb. Aslında bu Baudrillard’ın çoğalarak yok olma olarak ifade ettiği duruma uygun bir değersizleşmedir. Sürekli kutlama yapmanın bir anlamı olmadığını herkes bilse de yaşamın anlamını sorgulamaya çok uzak; hayatı haz, hız, konfor, beğenilme olarak anlayan yığınlar için kutlayarak yaşamak hayatın anlamı haline gelir.

Sermayenin bu sonu gelmeyen kutlamalara ve kutlama esnasında hediyeleşmeye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın beslediği arz- talep döngüsünün de bitmemesi gerekir. Bu sebeple sermaye önce popüler çevreleri ve reklam imkânlarını kalabalıkların zihnine bu algıyı güçlü biçimde yerleştirmek üzere kullanır. Şarkılarla, filmlerle çağımızda değer vermenin ve bunu göstermenin biricik ve en önemli yolunun “kutlarken hediye vermek olduğu” algısı iyice yerleştirilir. Bu bağlamda olan biten şeylerin olmazsa olmaz bir değer gösterisi olduğunu kabul ettirme süreci başarıyla gerçekleştirilir. Dijital medya ile insanın görünür olduğu kadar var ve değerli olduğu bu çağda kutlama ve hediyeleşmeler paylaşılır. Bu paylaşımlar çok sayıda insana ulaşır. Güzel bir an’ı insanlarla paylaşmak masumiyetine bürünmüş görgüsüzlükler, kutlamalar ve hediyeleşmeler sosyal mecralarda paylaşılır. Çoğu zaman mahremiyet tamamen yok sayılır. Bu paylaşımların örtük mesajı şudur: Ben çevresi tarafından çok sevilen, beğenilen, itibar gören bir kişiyim. Biriciğim,........

© Fikir Coğrafyası