2025: ‘Erdoğan rejimi’ni anlamak…
Türkiye’nin siyasal sistemi, özellikle son on yılda ciddi bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Adalet ve Kalkınma Partisini burjuva demokrasisi sınırları içinde faaliyet gösteren bir parti olmaktan çıkarıp, yüzünü faşizme dönmüş bir rejimin kuruluşuna yönelten bu dönüşümün farklı nedenleri mevcut. İç ve dış siyasetin dinamiklerince belirlenen bu süreç tüm tahribatıyla devam ediyor.
Din merkezli bir muhafazakar çizgi izleyen bu ultra kapitalist siyasal hareket, liberal demokrasi normlarını benimseme sözünü unutup, baskıcı bir rejime dönüştü. Böylesine bir dönüşümün dinamiklerini tartışmak, önümüzdeki döneme ilişkin tahminlerde bulunmak açısından anlamlı görünüyor.
AK Parti’nin kuruluşuna ilişkin tartışmalarda dış güçlerin etkisine ve bu doğrultuda komplo teorilerine yaygın bir biçimde yer verildi. Milli Görüş Hareketi içinde, Necmettin Erbakan’a kazan kaldıranların emperyalist merkezlerden destek gördüğü iddia edildi. Gelişmelerin arka planına bakıldığında, başta küreselleşme süreci olmak üzere ekonomik etkenlerin çok önemli bir yer tuttuğu görülüyor. 2000’li yılların başında yaşadığımız ekonomik çöküş sürecinde halkın gündelik hayatına yansıyan yoksullaşma ve siyasal istikrarsızlık, iktidardaki koalisyonun itibarına büyük darbe vurdu. Bu durum sadece AK Parti’nin hızla tırmanışının önünü açan bir siyasal alan yaratmakla kalmayıp, burjuva siyaseti içinde geniş ittifaklar oluşturma ve böylece büyük bir seçmen kitlesinin desteğini kazanma imkanı da sundu. Sıcak para akışının zirvede olduğu elverişli bir uluslararası ortamda AK Parti hem kent ve kır yoksullarını hem de küreselleşmenin kazananlarını aynı anda kucaklama şansına kavuştu. Öte yandan AB’ye üyelik hedefi, İslamcı siyaset ile dönemin devlet seçkinleri arasındaki uzlaşma sürecinde anahtar bir işlev yüklendi. Milli Görüş içinde ‘yenilikçiler’ ve ‘gelenekçiler’ arasındaki ayrışma sürecinde, İslamcı kesim içinde liberal değerler giderek daha fazla benimsendi.
AK Parti’nin kasım 2002 genel seçimlerinde elde ettiği olağanüstü seçim başarısı, Türkiye’nin siyasal ve ekonomik gidişatında bir dönüm noktası oldu. AK Parti’nin aynı anda küreselleşmeden azami fayda sağlama kapasitesine sahip olan, siyasal yelpazenin tam merkezinde duran, yeniliklere açık, bireysel hak ve özgürlükleri genişletme yanlısı, sosyal adalet fikrine bağlı, laikliğe itirazı olmayan, muhafazakar demokrat ve dini özgürlüklere sahip çıkan imajını başarıyla üretmesi ve kitlelere ulaştırmayı başarması eşi az görülmüş seçim başarısının yolunu açtı. Bu özellikler, AK Parti’ye Batılı güç merkezlerinde de sempati duyulmasını sağladı.
İktidarının başlangıç yıllarında, başta kent yoksulları olmak üzere, kenarda kalmış kapitalistlerin, liberal aydınların ve etnik ve dinsel azınlıkların desteğini alan AK Parti, soldan ödünç alınmış kavramları sıkça kullanarak kucaklayıcı bir dil tutturmuştu.
* * *
AK Parti hükümetleri başlangıç döneminde ultra kapitalist politikalar ve İslamcılık arasında duyarlı bir dengeyi başarıyla kurdu. Partinin dindar muhafazakarların ötesine geçen bir toplumsal destek düzeyine ulaşabilmesi ve bunu sürdürebilmesi için ekonomik istikrarın korunmasına ve sosyal yardım programlarının yaygınlaştırılmasına özen gösterildi. Bu hedefler gerektirdiğinde, partinin muhafazakar tabanını memnun edecek adımlar ertelendi. Zamanının geldiği düşünüldüğünde başörtüsü meselesi temel hak ve özgürlük mücadelesi ekseninde çözümlenirken, bir başka kampanya ile........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar