Türkiye kapitalizminin dönüşümü: Büyümenin sınırları, bağımlılığın derinleşmesi
Türkiye ekonomisinin son 20 yılı, yalnızca dalgalı büyüme oranlarıyla değil; üretim yapısının niteliğinde yaşanan sessiz ama derin dönüşümle okunmalı. Ortaya çıkan tablo; Türkiye’nin dünya ekonomisi içinde yerini kalıcı biçimde güçlendiremediğini, buna karşılık üretimde ithalata ve dış kaynak girişine bağımlılığın yapısal hale geldiğini gösteriyor.
Türkiye’nin dünya gayrisafi yurt içi hasılasından (GSYH) aldığı pay 2003’te yüzde 0,8 iken 2013’te yüzde 1,2’ye çıktı; 2023’te ise yüzde 1,1’e geriledi. Türkiye kapitalizminin küresel GSYH’den aldığı pay 2024 yılında tekrar yükseldi ve yüzde 1,2’ye çıktı.
IMF tahminlerine göre Türkiye’nin 2025’te dünya GSYH’sinden aldığı payın yaklaşık yüzde 1,3–1,4 civarına yükselecek.
Kişi başına gelir 2003 ve 2025 arasında artmış görünse de Türkiye’nin dünya ortalamasına oranı 2013’te yüzde 117’den 2025’te yeniden dünya ortalamasının biraz üzerinde (yaklaşık yüzde 115) bir seviyeye çıkmış görünüyor.
Türkiye kapitalizmi nominal olarak büyürken, dünya ortalamasının üzerinde bir kalkınma ivmesi yakalayamadı; birçok ülke ile arasındaki mesafeyi kapatamadı. 2000’lerin başında Türkiye’nin kişi başına gelirinin dörtte birine sahip olan Çin’in bugün Türkiye’yi yakalama eşiğine gelmesi bu açıdan çarpıcı.
İhracata dayalı büyüme stratejisi, 1980’lerden bu yana uygulandı. Ancak 2003’te dünya imalat sanayisinin yüzde 0,8’ine sahip olan Türkiye, 2023’te bu payı yalnızca yüzde 1,4’e çıkarabildi. Dünya ihracatındaki pay da yüzde 0,8’den yüzde 1,1’e yükseldi. Yani sıçrama değil, sınırlı bir genişleme yaşandı.
Üstelik sanayi içinde istenen teknolojik dönüşüm gerçekleşmedi. Yüksek teknolojili ürünlerin imalat ihracatındaki payı 2003’te yüzde 6,5 iken 2023’te yüzde 3,8’e geriledi. Aynı dönemde imalat sanayi çalışan başına katma değer dünya ortalamasını aşsa da Japonya, Almanya, Kore gibi ülkelerin yarısına bile yaklaşamıyor.
2002–2023 arasında tarımın GSYH içindeki payı yüzde 10,7’den yüzde 7,1’e geriledi; sanayi yüzde 23,2’den yüzde 25,7’ye çıktı. Bu artışın tamamı imalat sanayinden geldi. Ancak katma değer oranlarında beklenen sıçrama yok: Oktay Küçükkiremitçi tarafından yapılan hesaplamalara göre; imalat sanayinin katma değer oranı yüzde 31,2’den yüzde 30,8’e düştü.
Daha dikkat çekici olan ise üretimde ithal girdi bağımlılığı. 2002’de yüzde 16,3 olan toplam ithal girdi oranı, 2023’te yüzde 22,2’ye yükseldi. Tarımda bu oran yüzde 6,9’dan yüzde 22,4’e fırladı. Tarımda bu yılın üçüncü çeyreğinde yaşanan yüzde 12,7’lik daralma bu açıdan çarpıcı. Yani yalnızca enerji ve ara malında değil, gıdada dahi dışa bağımlılık derinleşti.
İthal bağımlılığı en yüksek sektörlerin çoğunun imalat sanayi olması ve bu sektörlerin toplam katma değerin yüzde 8,8’ini, imalat katma değerinin ise yüzde 41’ini temsil etmeye........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar