menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kırımların kardeşliği, harabe manzaraları

17 0
15.11.2025

İsimlendirmekle başlıyor her şey. Feministler 1970'lerdeki tartışmalardan doğarak “kadın kırımı” kavramını kullanmaya başladığında, en iyi ihtimalle mübalağayı mücadele yöntemi olarak seçtikleri düşünüldü. Oysaki bu müdahale, var olan “adların” kadınlara yönelik çok türlü şiddeti tarif etmeye gücünün yetmeyişindendi; dil hakikatin içerdiği mübalağayı karşılayamıyordu. Bizatihi kadın olmanın hem gerçek hem temsili anlamıyla “yaşatmama” gerekçesine döndüğü yerde, faili de cinsiyetlendirmek, bir düzenek olarak erkekliği ifşa etmek gerekliydi. Sermaye, sonra polisinden medyasına, eğitimden hukuk sistemine devlet, bu kırım üzerine inşa edilmiş sistem işaret edilmeliydi. Adı kondu: Kadın kırımı/femicide.

Savaşlar, dünya savaşları daha önce de kentleri yerle bir etti. Fakat 1990'ların başında sözlüklerdeki kelimelerin yetmediği bir an oldu. Yüce Avrupa'nın ortasında aleni bir insan kırımı yaşanırken, sanki bir daha ayağa kalkamasın diye Saraybosna kenti bilhassa geçmişinden vuruluyordu. Olur da sağ kalanlar ufalanmış köprüleri, düz edilmiş müzeleriyle mahvedilmiş şehri ayağa kaldıramazsa, muktedirler kendilerini işte o zaman galip sayacaklardı. Bunun adı kentkırımdı/urbicide. Sadece taşıyla betonuyla değil, tüm hafızasıyla, toplumsal kolonları ve kirişleriyle bir kenti yok etme arzusuydu ortadaki.

Kapitalizm savaş ve endüstrisiyle kan değiştirerek dirilebiliyordu. 20. yüzyıldan 21'incisine sarkarken kılıklar değiştirse de hepten kentlere taşınan savaş, sermayenin de biriktiği, sermayelerin de kapıştığı mekan olarak kentlerin kırımıyla birlikte değerlendirildiğinde sarihleşebilirdi.

Ozon gazı deliği, küresel ısınma, iklim krizi silsilesiyle başka türlü zahiri olan gezegendeki insan........

© Evrensel