Aile için “aşkın devleti” diyen Alain Badiou'da kalan bir virgül vardı bir önceki yazıdan. Gerçekten sevmek ne anlama gelir ya da cevap aramakla aforizmalar şelalesine tutulacağınız “aşk nedir?” sorusuna gelince, yine Badiou istikâmetinden ilerleyelim, iyidir. Bu güvenlikçi, risksiz, garantili ilişkiler devrinde onun için aşk bir karşılaşma değil, bir inşa meselesi. Bir raslantıdan yeni bir şey nasıl inşa edilir? “Dünya birden değil de ikiden hareketle sınandığında nasıl bir yer olur? Dünya benzerlikten değil de farktan hareketle incelendiğinde, gerçekleştirildiğinde ve yaşandığında nasıl bir yer olur?” Bunları soruyor Badiou.
Aşkın ve siyasetin özünü birleştiren şeyi de yine onun anlattıklarından ayıklıyorum: Siyasetin özü bireyler bir araya geldiklerinde, örgütlendiklerinde, düşünüp birlikte karar verdiklerinde neler yapabilirler diye sormaksa, bu aynı zamanda onun anladığı aşkın da çıkış noktası. Bu anlamda Badiou'ya göre aşk en küçük komünizmdir.
Aşkın yönetimini toplumsallaştırmak için icat edilense ailedir.
Şirket ve mafya. Kapitalizm her tür insan ilişkisini aslında ta kendisinden türemiş bu iki yapıyla işler kılmaya itiyor. İnsanlar birbirleriyle ilişkilerini maliyet hesabıyla yönetsin; bir yandan sevgi ve aşk şişirilerek yüceltilsin, bir yandan güvenlikçi, risksiz, garantili ve “kârlı” ilişkiler kurulsun. Bir şirket gibi idare etsin herkes kendisini, kendisine yatırım yapsın, yanlış yatırımların cezasını, doğrularının sefasını çekeceğini bilsin. Ne gerekiyorsa yapsın.
Bir şirket gibi işlesin devlet, “kamu” unutturulsun ki kamunun yararı değil şirketin/devletin kârı öncelik olsun. Bu iş ancak zenginlerle dayanışarak olur; yoksullar başlarının çaresine baksın. Atılması gelen safralar var: Bile isteye eğitimsizleştirilmiş gençler, emekliler, engelliler ve lafa gelince cennetlerden........